31 Temmuz 2010 Cumartesi

cirstea röportajı

Cirstea röportajını bloga koymayı unuttum. İstanbul Cup resmi sitesinden okuyan okumuştur. Okumayanlar için gelsin (Düzeltilmiş versiyon)


İstanbul bu yıl da birbirinden başarılı tenisçileri ağırlıyor. Geçen yıl Roland Garros’ta müthiş bir çıkış yakalayıp Jelena Jankovic’i eleyerek son sekize kalan Romen raket Sorana Cirstea da bunlardan biri. Bu güzel ve sempatik raket ile önceki günkü ilk tur karşılaşmasında Özbek tenisçi Akgül Amanmuradova’yı iki sette geçtiği maçın sonrasında konuştuk.

Cirstea, sert zemin sezonundan önce her zaman olduğu gibi bu yıl da Las Vegas’ta Adidas Geliştirme Takımı ile birlikteydi. İki hafta boyunca Darren Cahill ve Gil Reyes gibi önemli isimlerle çalıştığını söyleyen 20 yaşındaki sporcu, efsane raketler Steffi Graf ve Andre Agassi ile de antrenman yapma fırsatı bulmuş orada. “İdolüm Graf ile çalışmak harikaydı. İki gün onunla bir gün de Agassi ile antrenman yaptım. Graf inanılmaz bir isim” diyen Cirstea, “O şu an, bu tenisiyle oynasa rahatlıkla ilk 10’a girer” diyor.


Yükselişteki Romen tenisinden memnun olduğunu söyleyen başarılı raket, “Romanya gibi köklü bir tenis kültürü olmayan bir ülkenin bu kadar ilerlemesi ve ilk 100’e beş oyuncu sokması müthiş. Umarım ileride çok daha fazlasını başarabiliriz” derken kendi jenerasyonu hakkında da konuştu. 1990 ve sonrası doğumlu tenisçilerin birkaç yıllık süre zarfında profesyonel olması ve bu geçiş sürecinin onu nasıl etkilediği hakkında, “Evet harika giden isimler var. Ben Junior tenisi erken yaşta bıraktığım için pek bir sorun yaşamadım. İkisi arasında çok fark var. Gençlerde üzerinizde baskı olmuyor. Daha öğrenecek çok şeyiniz olduğundan ve kaybedecek bir şeyiniz olmadığından rahat oluyorsunuz. Ancak profesyonel tenise geçtiğiniz anda işler değişiyor, baskı oluşuyor” diyerek görüş belirtti.

İstanbul Cup’ın harika bir organizasyon olduğunu sözlerine ekleyen Cirstea, “Toprak zeminden sert zemine geçişte zorlanırsınız. İstanbul bu geçişteki Amerika Açık öncesi ilk duraklardan biri” derken iki yıl önce burada oynadığı ve 6-0’lık iki setle kaybettiği ikinci tur maçını hatırlattığımızda gülümsedi ve, “Unutmuştum. Çok güzel bir an oldugunu söyleyemem, kötü oynamıştım. Radwanska’nın da hakkını vermem lazım, harikaydı o gün” şeklinde konuştu.

(Foto: Alican Keser)

Read more...

istanbul cup 2010: yarı final programı

Read more...

istanbul cup 2010: yarı finaller belli

İstanbul’da yarı finalistler belli. 32 tenisçiden geriye kala kala dört tanesi kaldı.

Anastasia Pavlyuchenkova – Jarmila Groth
Andrea Petkovic – Elena Vesnina

İkinci tur müsabakalarının yarısında bırakmıştım. Oradan devam edeyim. Dördüncü gün yani perşembe, merkez kortun açılışını Cirstea ile Larsson yaptı. İsveçli Larsson geçen hafta Slovenya’da kariyerinin ilk finalini oynamıştı. 91’li bu kızı ilk defa izledim. Forehandleri genel olarak güçlü ve isabetli. Fazla spin yok toplarında flat vuruyor. Maça da iyi başlayıp bir servis kırmalık avantajı yakaladı ancak benim güzel Romen’im kolay kolay bırakmayacaktı. Önce break’i geri aldı. Ardından set için servis karşılarken iki kez set puanı yakaladı. Genç İsveçli ikisini de mükemmel bir savunma yaparak çevirse de üçüncü kez şans bulan Cirstea affetmedi.

Sarı saçları, sarı kaşları, sarı kirpikleri ile Umut Sarıkaya’nın Sarı adlı eserini çağrıştıran Larsson ikinci sete de servis kırarak başladı. Cirstea yine geriden gelerek seti ve maçı kurtardı. Genel itibariyle maçta Cirstea forehandinde sorun yaşadı. İsveçli’nin derin gönderdiği topları çeviremedi ve fileye taktı.

Yan kortta müthiş bir maç daha başlamıştı bile. Rybarikova ile Pavlyuchenkova. Turnuvayı kazanır dediğim 91’li Pavluçenkova çiftler partneri ile rakipti bu sefer. Bir gece önce Pemra-Çağla çifti ile oynacaklardı ancak Magdelina bozmuş mideyi. Çekildiler. Teklerde devam etti ama tam performansla oynayamadı Slovak. Pavluçenkova kararlılığının da yardımı ile maçı kazandı ve Cirstea ile eşleşti çeyrek finalde.

Maçtan sonraki basın toplantısında çok akıllı bir kız olduğunu anladım Nastya’nın. Sorulara gayet güzel ve yerinde cevaplar verdi. Daha 19 yaşında olmasına rağmen oldukça olgun bir hali var.

Günün son maçında Sikiyavone elendi. Belliydi ilk turdaki halinden İtalyan’ın. Wimbledon’daki “erken elenecek” tahminin tutmuştu. Amerika Açık’ta da pek bir şey beklememeli ondan. Sezonu hafiften kapatmış gibi.

Gelelim düne yani cumaya. Çeyrek final karşılaşamaları oynandı dün. Merkez kortu açan yine dünyalar güzeli Cirstea’ydı. Kortun anahtarını vermişler heralde ona. Rakibi ise 3 numaralı seribaşı Nastya. Backhandinde sorunlar yaşayarak başladığı karşılaşmada ilk iki oyunu almayı başardı Romen. Rus’tan hemen cevap geldi. 4-4’e kadar karşılıklı oyunlarla ile geçens etin dokuzuncu oyunda servis kıran Pavluçenkova kendi servisine de tutundu ve ilk seti kazandı. Cirstea’nın backhand sorunu ikinci sette de devam etti. Pavluçenkova rüzgar nedeni ile servislerinde zorlanan taraf olsa da akıllıca oynayarak rallilerde üstünlüğü ele geçirdi ve puanları domine etti. İkinci seti daha da rahat kazandı Rus oyuncu ve son dörde adını yazdıran ilk isim oldu.

Gözler

Maçtan sonra havanın rüzgarlı oluşunun oyununu etkilediğinden bahsetti. Ancak kritik puanlarda başarılı olduğu için mutlu olduğunu söyledi. Deneyiminin de galibiyette önemli yere sahip olduğu görüşündeydi Rus raket. Pavluçenkova’nın sol bacağında birkaç bant var. Onu sordu Caner. Sakat olmadığını ancak bir ağrı hissettiğini ve kinesi bantların buna iyi geldiğini anlattı Nastya. Bu arada Caner ile konuşmuştuk, o kinesi bant olmadığını iddia ediyordu ben tersini. Ben kazandım J

Biz yemek ve basın toplantısı (ama daha çok yemek) peşinde koşarken Elena Vesnina, Rus asıllı Avustralyalı Rodionova’yı A kortunda harıcyordu. Merkez korttaki diğer maça baktığımızda galip ülkeler değişiyordu. Slovak asıllı Avustralyalı Jarmila Groth aşina olduğu kortlarda son şampiyon Rus Vera Dushevina’yı iki sette geçerek son dörde kalıyordu.

Günün son tekler maçı Andrea Petkovic ile Elena Baltacha arasındaydı. Şunu belirteyim benim Sorana Cirstea’ya karşı hissettiklerimi, Emre Yazıcıol adlı güzide arkadaşımız Andrea Petkovic’e karşı hissediyor. E kız da sempatik olunca 5-6 adam tribün yapıp onu destekledik. Zaten tribünlerdekiler de ilginç bir şekilde karara varmışlar hep birlikte onu desteklemeye. O da iki sette kazandı. Herkes mutluydu İstanbul’da. Şirinler köyüydük. Uslu olsaydınız belki siz de görürdünüz.

Garip bir istatistik var. Şimdiye kadar tekler ana tabloda oynanan 28 maçın sadece altısı üç sette bitti. Yüzde 22 falan. Bu nedir ya? İkisine turnuvadaki favorilerimden Sevatova imza attı. İlk turda Kvitova’yı yendi üç sette. İkinci turda son şampiyon Dushevina’ya mağlup oldu. Dushevina dailk maçında Martic’i üç sette geçmişti.

Read more...

29 Temmuz 2010 Perşembe

istanbul cup 2010: perşembenin programı

Read more...

istanbul cup 2010: gün 3

Yağmur etkilemese olmaz zaten. Bugün öğlen saatlerinde yağan yağmur nedeni ile yarım sat civarında aksadı program. Ama ondan önce bir şey anlatmam lazım.

Bugün tesislere girer girmez karşılaştığım ilk şey:
5-6 tane ballkid aralarında bir oyun oynuyorlar. Top duygusunu, el göz koordinasyonunu geliştirmek için yapılan küçük bir oyun galiba. Bir tenis topunu elle tokatlayıp diğer çocuğa gönderiyorlar. Kural topun bir kere sekmesi. İkinci kez sektiren yanıyor. (Oyunu 3 saniyede çözdüm) Karmaşa oluyor tabi beş kişi oynayınca. Neyse ben çocuklara bakarken bir hengame oldu top yanlarından geçen birinin yüzüne geliyordu neredeyse. O anda yüzyüze geldik onunla. Pavlyuchenkova. Ben, ee, siz nasıl diyor “Oooops” şeklindeki yüz ifadem ile ona bakıyordum. O da, ee, biz nasıl diyor, “Haspinallaaaaaaaaa” şeklindeki mimik ve jestleriye kalakalıyordu. Çocuklar sori mori dediler de azarlamadan Nastya yoluna devam etti.

Basın odasına gittim internet yok. (Yazarım abicim, basın odasında internet bağlantın sıçıyorsa hiçbir yere koyma sen o internet bağlantısını, al evinde online WOW oyna) Baktım hemen çıkarmışlar güvercinleri, “Evet arkadaşlar yazdıysanız haberleri, güvercinleri salıyoruz bağlayın ayaklarına” dendi. Çok sempatik geldi bi an için. Duman çevreyi kirletebilirdi neticede. Güvercin candır, ver ağzına bir zeytin dalı. Huzur, kardeşlik, dünya barışı...

Merkez kort Vögele ile Vesnina arasındaki maç ile başladı. Öfff ne sıkıcı bir maçtı o. İsviçreli ilk turda Shvedova’yı eleyince heyecanlanmıştım. İş yapar mı diye? Yok. Kazak raketi yenmesinin tek nedeni Shvedova’nın kötü servis performansıymış. İkinci servislerde bir adım içeriye girip bolca puan almıştı Vögele. Bugün Vesnina iyi oynadı. Servisleri daha tutarlıydı Shvedova’ya göre. Toplara da temiz vuruyordu. İsviçreli de returnlerde önceki günkü kadar etkili olmayınca yenilgi de kaçınılmaz oldu.

Sonra yan korta indim. Petkovic nam-ı diğer Petkorazzi ile Makarova karşılaşıyorlardı. Turnuvanın en zevkli maçlarından biriydi bu. Petkovic çok zorlandı ama yoluna devam etmeyi başardı. Yalnız bu maçta görünce tüylerimi diken diken bir olay oldu. İkinci sette durum 3-3. Yani kort değişimi yok. Hop korta bir kameraman daldı. Amacı A kortunun hemen yanındaki B kortunda çalışma yapan Lapuşenkova’yı çekmekti. Müdürü buna git tenis oynayan birilerinin kaydını getir bana falan demiş olmalı. O da baktı orada kız var, raket var, to var. “Haaa demek ki tenis oynuyor” diyerek oraya doğru gitti. Ama gidiş yoluna dikkat etmemiş. O yüzden oradan puan veremiyoruz. A kortunun içinden geçti. Maç esnasında. Hakem görmedi en başta. Sonra tam Makarova servis atacakken kameramanı fark eden hakem içinden okkalı bir OHA demiştir. Ne yapacağını şaşırdı. Yapması gereken kameramanı dışarıya almaktı. Ama yapmadı. “Geç bari benim kulenin arkasına da orada gözükme” dedi. Sonra 30-30 iken kameraman koşarak korttan çıktı. Koşarak. 30-30’da. Aklıma 80lerde gol olunca sahanın içine dalıp mikrofon uzatan, ortalık karışınca yakın çekim almak için kamerayla çimlerin üzerinde koşturan basın mensupları geldi. Neredeyiz, hangi çağdayız, napıyoruz biz burada...

Ben bu olayı yeterince anlatamıyorum. Görmeniz lazımdı. O manzara tüylerimi gerçekten diken diken etti. Ya bırakın Grand Slam’i falan, Almanya’da, Çek Cumhuriyeti’nde bir turnuvada böyle bir olay gördüğünüzü düşünebiliyor musunuz? Napıyosun abi sen? Kapıda niye güvenlik yok bi kere. Niye bir görevli yok? Adama “Dur” diyecek bir kişi yok. Altıncı yılınızdasınız be, altı.

Bu arada Lapushchenkova dedik. Kız bembeyaz. Beyaz ya, pamuk beyazı. Saatlerce güneşin altında kalıp yanmıyor. Ben de istiyorum öyle. Bir de Avatar’a benziyor daha önce de demiştim ben bunu bu blogda. Kız Avatar ya. (Evet o ırkın adının Avatar olmadığını ben de biliyorum, “uzaylı”ya “UFO” derler ya. Espri)

Sonra Bulgar kız vardı bizim. Kertenkele korkusu olmayan. Pironkova. Rodionova’ya yenildi. No more imambayıldı Tsvetana. Ve sonra korkunç büyücü Dushevina vardı, o kötüydü. Turnuvadaki favorilerimden Sevastova’yı yendi. Letonyalı yine iyi direndi bi yere kadar. Ama son şampiyon seviyor demek ki burayı. Bırakmadı maçı.

Rybarikova’nın mide/sindirim problemleri nedeni ile çiftlerden çekildiği haberi geldi. Partneri Pavlyuchenkova. Bu ikisinin çiftlerdeki çeyrek final rakibi Çağla/Pemra çifti böylece otomatik olarak son dörde kaldılar. Mis gibi. Peki Rybarikova teklerde ikinci turda bugün kiminle oynayacak? Evet, Pavluçenkova. Ballkidlere kızmayınca artı puan kazandı gözümde. Aferin.

Haaaa bir de unutmadan. Bugün Player's Party vardı. Oyuncular birbirinden şık kıyafetlerle gelecekler, ellerinde kadehler, şuh kahkahalar atacaklardı. Ben de Cirstea'ya yanaşıp, "Wanna dance" diyecektim. Sonra dünyanın en gereksiz maçı için gazeteye summon edildim resmen. Beni seçtiler. Pikaçu oldum. Futbol yasaklansın. Guti oynasın sadece. Bi de Xavi.

A Rodionova (AUS) d. (5) T Pironkova (BUL) 61 36 62
(6) A Petkovic (GER) d. (Q) E Makarova (RUS) 76(5) 57 63
V Dushevina (RUS) d. A Sevastova (LAT) 63 67(8) 62
E Vesnina (RUS) d. S Voegele (SUI) 63 62

Read more...

28 Temmuz 2010 Çarşamba

istanbul cup 2010: gün 2

İkinci gün yine açık bi gökyüzü yoktu. Cirstea’yı görmenin verdiği heyecanla gittim en dipteki korta oturdum. Cirstea’nın koçu Rodrigo Nascimento’nun arkasına oturduğumu da sonradan fark ettim. Merkez kortta Wimbledon yarı finalisti Pironkova vardı. Yan kortta da Jovanovic ile Vesnina. Cirstea-Amanmuradova maçını izleyen koçla birlikte 5 kişiydik. Zaman ilerledikçe, ilk setin sonlarına doğru 20’yi bulmuştu sayı.

Rumen sıkıntılı başladı. Amanmuradova’nın servisleri iyiydi. Özellikle ikinci serviste top düştükten sonra çok yükseliyor, Sorana’yı zor durumda bırakıyordu. Biraz da bizim gazımızla toparlanan Cirstea ilk seti tie-break ile kazandı. Akgül’de dikkatimi çeken bir şey de yürüyüş tarzı. Guillermo Coria gibi duruyor, yürüyor. Göğüs önde, popo biraz dışarıda. Aydemir Akbaş diyeyim anlayın. Neyse efenim Soranacığım (çok yakınlaştık kendisiyle, böyle demekte bir sakınca görmüyorum ehehe) ikinci sette rahattı. Tahmin etmiştim zaten ilk setteki kadar zorlanmayacağını. Kazandı maçını ve basın toplantısı için hazırlanmaya doğru yol aldı.

Bu arada yan kortta Sarı Gelin Marta ile Pavluçenkova arasındaki maç başlamıştı. Sorana’nın gelmesi ile Marta’nın pabucunu dama atmıştım. Benim dikkatimi çekmesi gerekiyordu. Parliament mavisi elbisesi bile yetmemişti bunun için. O da ilk oyunda Pavluçenkova’nın servisini kırdı. Baktı ben ilgilenmiyorum sonraki 12 oyunu kaybederek 6-1/6-0 ile evine döndü. Şu kızlar çok garip.

Cirstea ile şans eseri genel basın toplantısından sonra özel röportaj yakaladım. Hemen atladım tabi. Hazırlıksızdım 10 dakikada soruları çıkardım. Konuştuk. Bana çok tatlı olduğumu, akşam bir işim olup olmadığını sordu. Dedim o senin tatlılığın Soranacığım, iş miş yok. "We have all the time in the world, just for love, nothing more, nothing less, only love" dedim. Sesimi de Louis Armstrong gibi yapınca tav oldu. Makas aldım bi tane. Kikirdedi. Sonra kurduğum hayalden uyandım. Çok şeker kız yahu. Fotoğraf çektirirken aynı boyda olduğumuzu da fark ettim. Yarın gazetede çıktıktan sonra buraya da koyarım röportajı.

Sonra Pironkova geldi. Türkiye’yi evi gibi hissettiğini, imambayıldıya bayıldığını söyledi. Basın mensupları içinde en garip soruları soran olarak 2008 Roma’da korttaki kertenkeleyi eline alması hakkında sordu sordum. Kilitlendi. Ama hatırladı. “Ball boy üzerine basacaktı, ben de kurtardım. Ama yine de hayatına devam edebildiği konusunda şüpheliyim” dedi.

Gazeteye yazı yazmaktan akşam Çağla’nın maçına kadar kortlara gidemedim. Başak kaybetti maçını. O geldi toplantıya. 16 yaşında ve daha pek konuşamıyor. Çekingen. Ben de çok ağır bi soru sordum mal gibi. Kız daha neden kötü servis attın sorusuna cevap veremezken sorduğum karmaşık soruya gülümseyerek yanıt vermeyi tercih etti. Peki dedim.

Önceki günden kalan maçını bitiren Francesca delikanlı adımlarla odaya girdi ve sandalyesine oturdu. Bu kadın gerçekten normalde çok soğuk duruyor. Televizyondan bakınca demiyorum. Röportajlar sırasında falan. Ama değil. Birkaç hareketi afacan olduğunu ele verdi dün. “İlk mçatkai oyununla bu turnuvayı kazanabileceğini düşünüyor musun” şeklindeki soruya dürüstçe “Hayır” da dedi yani. Brava.

Çağla çok talihsiz bir şekilde kaybetti. İlk sette rakibi Baltacha karşısında 4-1 öne geçmesine rağmen kendi kendini imha etti. 7-5 kaybetti ilk seti. İkinci sette moralini bozmadı ve yine setin başında servis kırarak 2-0 öne geçti. Fakat Britanyalı hemen cevap verdi. 2-2’ye geldi. Tie-break’e giden seti de kazanan Baltacha tur atladı. Böylece ana tabloda Türk kalmadı.

Baltacha çok çirkinlikler yaptı maçta. İlk sette serviste zaman geçirdiği için uyarı aldı. İkinci setin ikinci oyununda 40-40 iken ikinci uyarsını alıp puan cezasına çarptırıldı. Avantajı yakalayan Çağla bunu affetmedi ve servis kırdı. Bir puan cezası da tie-break’in üçüncü servisinde aldı Elena. Maç sonunda tribündeki heyecanlı bir amca “Yuuuuh” diye bağırsa da seyircilerden destek göremeyince “Ama hareket yapıyodu” diyerek fade-out ile oturdu yerine.

Turnuvada iyi işler çıkartacağını düşündüğüm Sevastova, Wimbledon yarı finalisti Kvitova’yı garip bir müsabakanın ardından yenmeyi başardı. Yoluna devam ediyor. Geçen hafta ilk WTA finalini oynayan Johanna Larsson da Patty Schnyder’i yenerek başarısını sürdürdü.

Read more...

istanbul cup 2010: gün 1

Tenisçiler evimize kadar gelmiş gidip de görmemek olmaz. İlk iki günün raporunu okuyacaksınız biraz sonra.

Şu iki günde yaşadığım en güzel olay Sorana Cirstea’yı yakından izlemek olabilirdi. Daha iyisini yaptım. Kendisi ile birebir röportaj yaptım ve fotoğraf çektirdim. Ne yazık ki fotoğrafta gudik çıktım. Fotoğraflarda çirkin çıkarım ben, Poz veremiyorum herhalde ondan. İlk günden başlayayım ben.

Bulutlu, yer yer güneşli bir hava eşliğinde ENKA’ya girdim. Daha 1 yıl öncesinin anıları gözümün önündeydi. Hedef merkez kort. Shvedova ile Vögele yeni başlamıştı. İsviçreli Vögele gelecek vaat ediyor. Shvedova servis performansı olarak yerlerdeydi ki servisleri en etkili silahıdır Kazak raketin. Üçüncü oyunda servis kıran genç raket setin sonuna kadar bu avantajını sürdürdü. İkinci sette mücadele daha da git-gel yaşadı. İsviçreli tie-break ile tur atladı. Shvedova raket üreticisini değiştrimiş. Ondan yaşamış olabilirim servis sorununu dedi.

Daha ilk maçta bazı aksaklıklar da vardı. Turnuvanın altıncı yılı olmasına rağmen hala görevliler oyun devam ederken seyirci alıyorlar tribüne. Hakem deliriyor. Ses teknisyenleri yürüyorlar. Şemsiye sorunu devam ediyor. Oyuncuları güneşten koruması gereken şemsiyeler açılmıyor. Açılınca kapanmıyor. Rüzgarda uçarak tenisçileri kovalıyorlar.

Neyse, Martic çıktı sonra. Uzun süredir takip ettiğim bir isimdi. İyi olacak derdim hep. Son şampiyon Vera Dushevina karşısında beni yanıltmayarak başladı. 5-0lık seriden sonra ilk seti 6-2 aldı. İlk defa canlı izliyordum. Çıplak gözle. İyi defans yapıyor Hırvat. Sonraki iki seti kaybetti. Bu arada buhran geçirip raketi yere fırlattı. Ama gördüğüm en nazik fırlatmaydı.

Sonra Pemra çıktı korta. Petkovic’ti rakibi. Çok rahat kazanacaktı Alman. Öyle de oldu. Pemra her zamanki gibi güçten yoksun vuruşları ve backhand sliceları ile oynadı. Maçtan sonraki basın toplantısında Petkovic bundan bahsetti. Pemra’nın çok değişik bir tarzı oldugunu söyledi. Geçen yıl deneyimsiz Arantxa Rus ile oynamıştı ilk turda ve kızcağız daha önceden böyle bir oyun tarzı görmediğinden bocalayıp elenmişti. Pemra da ikinci tur gören ilk Türk olmuş hatta Garrigues’den set almıştı. Fakat İspanyol, deneyimi ile kazanmıştı.

Basın toplantısına Türkçe “Merhaba” ile giren Petkovic şeker şeker konuştu. Kendisine Twitter’daki Favourite Human Being List hakkında soru sordum. Akşam Görges, Tipsy ve kendinden oluşan bir liste yazdı. Schiavone’nin maçından önce bastıran yağmur nedeni ile o müsabaka yarım kaldı. İlk gün böyle ıslanarak bitti.

Read more...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

portoroz: anna! yaşıyorsun!

Anna! Hani İstanbul’a geliyordun? Hani elemelerden ana tabloya çıkıp sürprizler yapacaktın ağlak kız? Oldu mu şimdi patlamayı bir hafta önce yapman! Chakvetadze görüdğüm mental olarak en yetersiz tenisçilerden biri. En son şampiyonluğunu 2,5 yıl önce kazanmış, artık ununu elemiş eleğini asmış, elini eteğini bu işlerden çekmiş, damlaya damlaya göl olmuş derken sen çık üç seribaşı eleyerek şampiyon ol. Hey gidinin Anna’sı. Üç sene önce ilk 10 tenisçisiyken sonra düşe düşe ilk 100’ün dışına kadar çıktı.

Portoroz’da 4 numaralı seribaşı Sara Errani, 6 numaralı seribaşı Vera Dushevina ve 7 numaralı seribaşı ev sahibi raket Polona Hercog’u yenerek finale yükseldi dünya 103 numarası. Finaldeki rakibi ise 21 yaşındaki İsveçli Johanna Larsson’du. Patlamasını bu yıl gerçekleştiren İsveçli Roland Garros’ta ikinci tur oynamayı başardı. Diğer Grand Slamlerde ana tablo görebilmiş değil henüz. Kariyerinde tam 11 tane ITF şampiyonluğu mevcut. Bu yıl üç tane kazanmış. Şu an dünya 84 numarası olan Larsson ilk WTA Tur finalini gördü ancak 6-1/6-2 ile sürklase edildi. İsveç erkek tenisinde Söderling ile bir silkindi. Şimdi sıra kadın tenisinde. Ha gayret.

Read more...

30. haftanın turnuvaları

Amerika Açık’a bir ay kala hâlâ iki adet toprak kort turnuvası görüyoruz erkekler tarafında. Herkesin gönlünü hoş tutmak gerekir tabii. Avrupa’da İsviçre ve Hırvatistan’da iki adet toprak zeminli turnuvamız mevcut bu hafta.

Gstaad. Martina Hingis ve Roger Federer gibi iki isim yetiştirmiş ülkenin düşük mü düşük profilli turnuvası. Bizde o bile yok ama di mi. “Stop Rare” diyerek nadir görülen fakat dünyada her yıl milyonlarca insanı etkileyen hastalıklara karşı kurulmuş bir organizasyona da destek oluyor bu şampiyona. Genç Brezilyalı Thomaz Bellucci’nin ilk ATP Tur şampiyonluğuna geçen yıl ev sahipliği yapan Allianz Suisse Open’da bu yıl kimler var şöyle bir göz atalım. (Arada böyle yazmak hoşuma gidiyor, normalde haldur huldur yazarım)

1 numaralı seribaşı Mikhail Youzhny iken 2 numarada Nicolas Almagro’yu görüyoruz. Geçen hafta Bastad’da Robin Söderling’i yenerek şampiyon olmuştu İspanyol raket. Son şampiyon Thomaz Bellucci de 3 numaralı seribaşı olarak tacını korumak üzere ana tablodaki yerini aldı. Ancak çok zor bir kurası var. İlk turda ev sahibi Chiudinelli ile oynayacak olan Brezilyalı’nın daha sonraki muhtemel rakipleri Igor Andreev, Victor Hanescu ve Nicolas Almagro. Geçen yıl elemelerden gelip ikinci turda ev sahibi Wawrinka’yı, yarı finalde de Andreev’i yenmeyi başarmıştı aslında. Bu sefer de bu has toprakçı ipi göğüsleyebilir.

Gstaad Ana Tablo


Diğer turnuva Hırvatistan’ın Umag kentinde. Geçen senenin şampiyonu Kolya bu sene 1 numaralı seribaşı olarak arz-ı endam ediyor turnuvaya. Bu hafta istediğini alamayarak Korolev’e Golubev'e elenmişti Hamburg’da Rus raket. Yine bu hafta Korolev’e  Golubev'e yenilen, hem de finalde yenilen Jürgen Melzer de iki numaralı seribaşı. Bu yıla süper başlayan fakat sonra bir anda buharlaşan efervesan Ljubicic ev sahibi olarak onları takip ediyor Studena Croatia Open’da. Ama korkulacak bir şey yok, Korolev  Golubev (eeeeh) katılmıyor turnuvaya.

Umag Ana Tablo


Hah geldik sert zeminli turnuvaya. Amerika Açık Serileri’nin ikincisi Los Angeles’ta Farmers Classic adı altında başlıyor. Turnuvaya 1 numaralı seribaşı olarak katılacak olan Novak Djokovic kişisel sebeplerden ötürü çekilince meydan Bladi Murray’ye kaldı. Sam Querrey, Marcos Baghdatis ve Feli Lopez ilk turu bye geçen diğer üç isim. Ernests Gulbis ve Janko Tipsarevic de var hem ana tabloda. Tipsy, Baghdatis ile antrenman yapıyordu dün. James Blake’e de wildcard vermişler. Çok güldüm. Dün oynanan gösteri maçında, hayır (şer’in karşıtı) maçında, Agassi, McEnroe’yu iki sette yenmiş. Ciddi olamazsın!

Los Angeles Ana Tablo


Haftanın asıl olayı kadınlarda. İstanbul Cup dışında Stanford’da güzel bir turnuva var. Mashalı, Analı, Makirili, Vikalı... Bal ne ki, şeker ne ki, C6H12O6. 1 numaralı seribaşı Sam Stosur. Bisepslerini gözlerimize soka soka servislerini indirecek T’ye yine. Son şampiyon Marion Bartoli 4 numaralı seribaşı olarak korta çıkacak. Roland Garros yarı finalinde sakatlandıktan sonra Elena Dementieva ilk defa bizlere kendini gösteriyor burada, Bank of the West Classic adlı, logosunda ayı mayı olan bu turnuvada.

İlk tur eşleşmeleri var ki herpes görev başına gelir, dudaklar uçuklar. Hepimizin daha dün gibi hatırladığı, Roland Garros ilk tur eşleşmesinin rövanşı var. Kimiko Date teyze ile Dinara Sefila (evet yaptım) ilk turda karşı karşıya geliyor. Panic at the Center Court!!! Yetmez. Maria Sharapova ile Jie Zheng de cabası. Çok zor çıktı yahu kıza. Indian Wells’te Zheng yenmişti vallahi. Kesmeeez. Ana Ivanovic-Alisa Kleybanova. Ivanovic’i çiğ çiğ yiyecek bu iri kadın. Fransa Açık’ta yemişti çünkü. Üç oyun vermişti sadece. Korkuyorum Ana!

Her şey tamam geyiğimizi yaptık, tabloya baktık. Tamam da bu Ashley Harkleroad’ın Protected Ranking ile ana tabloya alınması yazık günah değil mi. Orada ne genç kızlar var. Bu sene sadece bir maç yapmış bu kızı niye alıyosunuz be! World Team Tennis'i saymıyorum. Dellendirdiniz beni gece gece.

Stanford Ana Tablo

Read more...

25 Temmuz 2010 Pazar

istanbul cup 2010: ilk günün programı


Pazartesinin programı belli oldu. Yaroslava Shvedova ile Stefanie Vögele arasındaki müsabaka mutlaka izlenmeli. Pemra ile Petkovic'in müsabakası da izlenir. Günün merkez korttaki son maçı 1 numaralı seribaşı Schiavone ile Keothavong arasında. Bu ısınma turu daha. Asıl şov salı günü başlayacak.

Maçlar TRT'den:
TRT 3
12.00 Shvedova-Vögele
14.30 Dushevina-Martic
17.00 Pemra-Petkovic

TRT 1
20.00 Schiavone-Keothavong

Read more...

bad gastein: julia'nın garip günü

Bad Gastein'de şampiyonluğa ulaşan isim Julia Görges oldu. Hem de çok güzel bir şekilde. Kariyerinin ilk WTA Tur şampiyonluğuna ulaşan Alman raket, Avusturya'daki yağmurlu hava nedeni ile bugünbe sarkan yarı final maçında Alize Cornet'yi 6-1/6-4'lük iki set ile geçerek adını finale yazdırdı. Evet Alize Cornet'yi yendi. Ne işi var Cornet'nin yarılarda finallerde. İlk turda Arantxa Rus'u geçen Fransız, ikinci turda şok bir sonuç alarak turnuvanın 1 numaralı seribaşısı Andrea Petkovic'i iki sette geçti. Ancak yarı finalde Görges'e elendi. Bu da büyük başarı onun için, olsun, yazık.

Görges diyorduk. Finaldeki rakibi Timea Bacsinszky oldu. İsviçreli raketin ikinci WTA Tur finaliydi. Ekim 2009'da Lüksemburg'da Sabine Lisicki'yi yenerek şampiyon olmuştu. Yine bir Alman ile oynadı ve 6-1/6-4 kaybetti. 

Bir gün biri yarı final, diğeri final olmak üzere iki maç yapan Görges bu iki müsabakayı da aynı skorla kazanarak tatlı bir şekilde ilk şampiyonluğuna ulaşmış oldu.

Read more...

istanbul cup 2010: ana tablo belirlendi

İstanbul Cup'ta ana tablo kuraları bugün çekildi.




1 numaralı seribaşı Francesca Schiavone, Britanyalı Anne Keothavong ile oynayacak ilk turda. Anne'in kardeşi sandalye hakemiydi. Acaba o da gelir mi buralara. Wimbledon'da yarı final oynayan Petra Kvitova bu sene güzel bir çıkış yakalayan Anastasija Sevastova ile eşleşti. Gulbis'in memleketlisi Kvitova'ya bir sürpriz yapabilir. Bir diğer Wimbledon yarı finaliste ve altıncı kez İstanbul'a gelen Bulgar Tsvetana Pironkova ise Tatjana Malek ile eşleşti.

Türk raketlere bakalım. Çağla Büyükakçay'ın rakibi bir Britanyalı. Elena Baltacha. Sergie Baltacha'nın kızı bu. Eski Dinamo Kievli futbolcu. Annesi de eski bir pentatlet ve heptatlet. Sporcu kökler her zaman önemlidir. Son aylarda müthiş bir çıkış yakaladı ve ilk 50'yi zorluyor Elena. Pemra'nın rakibi ise Andrea Petkovic. Pemra geçen yıl ilk turda Arantxa Rus'u yenerek ilk defa ikinci tura çıkmayı başaran Türk tenisçi olmuştu. Rus hayatında hiç bu kadar slice almadığı için ne yapacağını şaşırıp da yenilmişti. Petkovic geçen yıl burada yarı final oynadı. O günden bugüne de çok hızlı bir şekilde yükseldi. Turnuvanın favorilerinden o da. Son temsilcimiz Başak Eraydın ise Anastasia Rodionova'yı çekti ilk turda. Devşirik Avustralyalı da tehlikeli bir oyuncu. 16 yaşındaki Eraydın'ın fazla direnebileceğini sanmıyorum. İkinci tura çıkmak için en şanslı isim Çağla gibi gözüküyor. Baltacha dengesizdir zira.

İpek'in geçen yılki çiftler partneri Yaroslava Shvedova genç İsviçreli Stefanie Vögele ile oynayacak. Bu maç da ilk turda dikkat çekiyor. Geçen yıl yine burada istediğini alamayan vatandaşı Patty Schnyder'in ikinci tura çıkmak için oynayacağı isim İsveçli Johanna Larsson. Johanna aha da bugün Anna Chakvetadze ile Slovenya'da, Portoroz'de en büyük olup kupayı almak için ter dökecek. İsveçli'nin final yolunda mağlup ettiği Anastasia Pavlyuchenkova, İstanbul'da elemelerden gelen bir isimle ilk tur mücadelesi verecek.

ENKA'da çalışmalarını sürdüren Slovak asıllı Avustralyalı Jarmila Groth, Alman Anna-Lena ile, son şampiyon Vera Dushevina da patlama yapmayı bekleyen Hırvat Petra Martic ile ikinci turu görmek için kozlarını paylaşacak. İddialı isimlerden 2009 RG çeyrek finalisti Sorana Cirstea, Özbek Akgul Amanmuradova karşısına çıkacakken, Magdelina Rybarikova da elemelerden gelecek rakibini bekleyecek.

Turnuvanın çiftler tablosunda çok ilginç bir eşleşme var. Geçen yıl ilk turda eşleşen 3 Türk raket yine ilk turda birbirini buldu. Yaroslava Shvedova ile 2009'da partner olan İpek Şenoğlu o turnuvada 1 numaralı seribaşıydı ve wildcard ile ana tabloya giren Büyükakçay/Özgen ikilsini nefes kesen bir müsabaka sonunda süper tie-break'i 10-2 kazanarak galip gelmişlerdi. Fakat yarı finalde, şampiyon olacak Hradecka/Voracova çiftine boyun eğmişlerdi. Bu yıl Andrea Petkovic ile ikili oluşturan İpek, 2 numaralı seribaşı.

Read more...

atlanta: john isner iyi toparlanmış

Erkeklerde Amerika Açık Serileri'nin ilk turnuvası, yazın ilk sert zemin turnuvası Atlanta'da bu hafta oynanıyor. Roddcik'in son anda katıldığı turnuvada Amerikalıların başarısı göze çarpıyor. Yarı finale yükselen üç Amerikalı'dan ikisi final oynuyor bu akşam. Andy Roddick yeni kazınmış kafası ile yarı finale kadar yükselmişti ancak dün akşam Mardy Fish'e iki sette mağlup oldu. Fish knows everything. Galibiyet serisini dokuz maça çıkarttı Amerikalı böylece. Roddick ile Fish'in lisede aynı odada kaldıklarını biliyor muydunuz?


Yarı finalin diğer ayağında Güney Afrikalı Kevin Anderson, ev sahibi raketlerden John Isner karşısında set alsa da müsabakayı kaybetti. Evet John Isner. Hani şu bir ay önce 11 saatlik maç oynadıktan sonra "Aylarca kendine gelemez" denilen adam. Şimdi bir turnuva finalinde. İkinci turda Lüksemburglu Gilles Müller karşısında yine uzun bir maç oynadı Isner (ki bu turnuvadaki ilk maçıydı. Hatta Wimbledon'daki o kabustan sonraki ilk maçıydı). Üçüncü turda Michael Russell'ı rahat geçti de en azından dinlendi. Anderson da zorladı onu. Fish daha avanatjlı gibi duruyor.

Sağda Roddcik'in eşi Brooklyn, solda Mardy Fish'in eşi Stacey Gardner.

Öte yandan Hamburg'da toprak kort mücadelesi vardı bu hafta daha önce de bahsettiğimiz üzere. Burada finale Jürgen Melzer ile Andrey Golubev çıkmayı başardılar. Özellikle Kazak raketin bu çıkışı önemli. Turnuvanın 1 numaralı seribaşısı Nikolay Davydenko'yu devirmeyi başaran Rus asıllı raket ikinci ATP Tur finaline çıktı. 2008'de St. Petersburg'da Andy Murray'e boyun eğmişti. Mlezer ise 2009 Viyana'dan bu yana final yüzü göremiyordu. Fransa Açık'taki yarı finali ile büyük bir patlama yapan Avusturyalı da burada finale çıkmayı başardı.
Finalde rakibine set vermeyen Andrey Golubev kariyerinin ilk ATP Tur kupasına ulaşmış oldu böylece.

Read more...
yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP