4 Temmuz 2011 Pazartesi

wimbledon 11: zihnini özgür bırak

... derdi Morpheus Neo'ya...


Davis Cup zaferinden sonra kestirdiği saçları onun sıfırdan başlangıcıydı. Her gün belli etmeden uzayan saçları gibi, her sabah uyandığında büyüyen bir öz güveni ve seyrekleşen korkuları vardı. O derideki binlerce delikten çıkan ve uzayan saç telleriyle birlikte birikti zaferleri ve kupaları. Novak Djokovic bugün çocukluğundan beri hayalini kurduğu kupayı öperken azim ve inadın başarabileceklerinin de bir tablosunu oluşturdu...

Her zaman doğru olan bir şey var. Bireysel sporlarda yetenek ve fiziksel güç kadar önemli olan bir şey daha var, o da mental durum. Korku aslında çok da kötü bir şey değil biyolojik olarak. Vücudu en az hasarla kurtarmayı başaran otonom sistemi harekete geçirmemizi sağlar. Bunun da yan etkisi vardır şüphesiz. Karar mekanizması etkilenir ve vücut kontrolü azalır. Amigdala bölg... hehe şaka o kadar da anlatmaycağım tabii ki.

Bugün finalde karşı karşıya gelen iki tenisçinin bugünü ile geçmişini karşılaştırdığımızda gördüğümüz şey işte bunu kanıtlar nitelikte.

Djokovic fiziksel kusurlarını geçtim, en ufak bir hata yaptığında zihinsel açıdan çöken, kararsız, istikrarsız ve üst düzey tenisçilerle başabaş mücadelelerde kritik puanlarda genellikle kaybeden taraftı. Yine bir Amerika Açık yarı finalinde Roger Federer'e toslayınca artık dayanamamış ve "Nadal ile Federer'in oynadığı çağda olmak büyük şanssızlık" demişti. Kolay değil zaten o ikisinin yanına sokulup "Bana da yer var mı" demek. O ikili belki de bütün spor tarihinin en büyük rekabetinin parçaları çünkü. Leyla ile Mecnun, Romeo ile Juliet. Siz hiç aşk hikayelerinde üçüncü bir "iyi" ana karakter gördünüz mü? Olsa olsa kötü adam olacaktı Djokovic. Bu yüzdendir ki çoğu kişi tarafından sevilmez.

Nadal'ın psikolojik nedenlerden ötürü bir maçı kaybedeceği hiç aklıma gelmezdi bundan altı ay önce. Karşısındaki kim olursa olsun korttaki iki tenisçiden her zaman daha kararlı, daha işini bilen, daha korkusuz ve daha sakin kalmayı başaran taraftı İspanyol tenisçi.

Bugün ve geçtiğimiz altı ay boyunca gördüğümüz manzara bunun tam tersi. Djokovic mental anlamda eski Nadal gibi oynuyor. Nadal ise diğer tenisçiler karşısında yine zihinsel olarak üstünken Djokovic karşısında kendini kontrol edememeye başladı.


Yine bunları kanıtlar nitelikteydi oyuncuların maç sonrası demeçleri.

Nole sezon sonundaki Davis Cup finalinden sonra korkularından arındığını söylüyor. Yeteneklerinin farkına vardığını ve rakiplerinin karşısında korkmadan dikilebildiğini belirtiyor: "O zaferden sonra hayat doldum, enerji doldum, hemen korta geri dönmek istedim." Fransa Açık'taki Federer mağlubiyeti bile onu etkilemediğine göre çok farklı bir seviyede zihinsel olarak. Belki de Matrix'teki Neo gibi akan yeşil kodlarla görüyordur kortu.

Nadal ise "Bugün oyunumla onu rahatsız edemedim. Benim seviyemin çok üstünde oynuyor. Sağlıklıyken sadece ona yenildim. Muhtemelen mental yönden biraz tehlikedeyim. Bu gibi maçları kazanabilmek için maçın kilit oyunlarında iyi oynamalıyım. Bugün oynayamadım. Indian Wells'te de, Miami'de de olan buydu. Madrid ve Roma'yı saymıyorum çünkü orada benden çok daha iyi oyandı. Kendime güvenip daha agfresif olmalıyım yoksa bir dahaki sefere burada altıncı mağlubiyetini açıklıyor olurum" şeklinde konuştu. Çok güzel özetlemiş üzerine yorum yapmayacağım. Sadece Indian Wells'ten sonra Djokovic'in artık Nadal'ı psikolojik olarak etkilediğini söylediğimi hatırlatacağım. Hatırlattım.

Maçın teknik analizine pek girmek istemiyorum. Özet geçecek olursam Nadal inanılmaz bir servis performansıyla başlamasına rağmen ilk setin sonunda servis kırdırdı. Bu noktadan sonra yukarıda bahsettiği şey gerçekleşti. Djokovic'in onu dört kez yendiği anlar gözünün önüne geldi. İkinci setteki çöküş buna yorulabilir. Üçüncü sette hem Djokovic "Artık oldu" dedi, hem de bir şampiyonun kalbini taşıyan Nadal savaşmadan bırakmayacaktı. Nadal bu seti alınca Djokovic silkindi. Ancak Nadal artık daha iyiydi. Biraz da olsa güven gelmişti. Yine de Nole'yi yenecek kadar yükseltemedi performansını bugün.

Artık resmiyet kazanmıştır umarım. Bu çocuk 2008'de Nadal ve Federer'in Grand Slam kazanmacacılık oyununu bozdu. Dikkate alınmadı. İki numaraya yükselip ikisinin arasına girdi dikkate alınmadı. Şimdi yedi yıl aradan sonra 1 numarada Federer ya da Nadal yok. Onu da Djokovic bozdu. E bu da mı gol değil artık? Sabırla bekleyip üç yıl üst üste 3 numaralı adam olmanın ödülünü bu yaz aldı. Tebrikler aslan parçası... Yazımı ünlü bir Amerikan deyişi ile bitirmek istiyorum. Haters gonna hate!

Read more...
yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP