8 Temmuz 2010 Perşembe

britanya ve türkiye'nin varolma mücadelesi

Britanya kendi Davis Kupası tarihinin belki de en kritik eşleşmesinde bu haftasonu Türkiye ile maçlar yapacak. 2007 yılında Avrupa/Afrika Bölgesi 1. Grubu'nda play-off oynamaya hak kazanan ve Hırvatistan ile oynadığı eşleşmeyi 4-1 kazanarak World Group'a çıkan Britanya, o tarihten bugüne bir düşüşte. 2008'de World Group'ta ilk turda, o yıl final oynayan Arjantin'e 4-1 mağlup olduktan sonra oynadığı play-off eşleşmesinde Avusturya'ya 3-2 yenilerek Avrupa/Afrika Bölgesi 1. Gruba geri düştü. 2009'da Ukrayna ile oynadıkları World Group'a geri dönmek için oynadıkları play-off'u 4-1 kaybeden Adalılar, gruptan düşmemek adına Polonya ile oynadıkları play-out'u da 3-2 kaybettiler ve Avrupa/Afrika Bölgesi 2. Grubu'na kadar gerilediler.

Bu yıl Türkiye'nin de bulunduğu grupta Litvanya'ya yenilerek bu gruptan da düşme tehlikesi içine girdiler. Rakipleri ise Türkiye. Türkiye mart ayında oynadığı ilk tur eşleşmesinde İrlanda'ya 4-1 mağlup olunca play-out'a kaldı. Türkiye zaten yıllardır üçüncü grupta var olma mücadelesi, teniste biz de varız deme mücadelesindeydi. Geçen yıl ikinci gruba çıktı. Şimdi de geri düşmenin eşiğinde.

Türkiye'nin kadrosunda Marsel İlhan, Ergün Zorlu, Tuna Altuna ve Haluk Akkoyun var.
Britanya'da ise dünya Andy Murray yok bildiğiniz gibi. Jamie Baker, James Ward, Ken Skupski ve Colin Fleming'den oluşuyor takım.

Maç programı ise şöyle:

Cuma saat 15.00
Jamie Baker - Ergün Zorlu
James Ward - Marsel İlhan

Cumartesi saat 17.00
Felming/Skupski - Akkoyun/İlhan

Pazar saat 15.00
Jamie Baker - Marsel İlhan
James Ward - Ergün Zorlu

Eastbourn'de çim zeminde gerçekleştirilecek maçlar.

Read more...

6 Temmuz 2010 Salı

wimbledon'ın ardından - çağ değişiyor

Haydi kabul edelim. 2010 Wimbledon deyince aklımıza ilk olarak şampiyonları gelmeyecek. Federer'in erken elenişi, Justine Henin'in istediğini alamayışı, Tomas Berdych ve Vera Zvonareva'nın sürpriz finalleri gelmeyecek. Wimbledon 2010 deyince zihinlerde belirecek ilk kelimeler, Isner, Mahut, 70-68, 11 saat, üç gün, rekor kırmak; ilk imgeler ise kollarını kımıldatamayacak hale gelmiş tenisçiler, dolup taşan 18 numaralı kort ve destansı müsabakadan kareler olacak.

Henüz bir ilk tur maçında bu denli çekişmenin yaşanması, belki de ancak J.R.R. Tolkien'in kaleminden okuyabileceğimiz fantastiklikteki olayların gerçekleşmesi, turnuvanın farklı olacağının kanıtı gibiydi. Isner ile Mahut üç günde toplam 11 saat kortta kaldılar ve sanki insan ırkının fiziksel limitlerini test eden bir deneyin ortasındaydılar. Maçın galibi ve ace rekortmeni 2.06'lık Isner bir gün sonra ikinci tur maçına çıktığında müsabakayı tek bir ace bile atamadan üç setlik bir mağlubiyetle bitirdi ama dediğimiz gibi adı turnuva şampiyonundan daha fazla anıldı. Anılacak da!

Londra çiminin efendisi Roger Federer sallantılı başladığı şampiyonada ilk turda Alejandro Falla karşısında setlerde 2-0 geriye düştüğü müsabakayı çevirmeyi başardı. Fakat daha ilk turda turnuvaya pamuk ipliği ile bağlanmış bir görüntü çizmesi mırıldanmalara yol açmıştı bile. İkinci turda elemelerden gelen bir Sırp'a set verdi. Özellikle Wimbledon'da alışık olmadığımız manzaraydı bu. Sonraki iki turu rahat geçen İsviçreli'nin pamuk ipliği, Berdych karşısında dayanamayarak koptu. 2003'ten bu yana finalin bir kesesini dolduran Federer, bu kez teraziye uzaktan bakmakla yetindi.

Herkes Federer her yenildiğinde teniste artık bir çağın kapandığından bahsediyor. Sporda çağlar yenilgi ve galibiyetler ile kapanıp açılmaz. Spor tarihe benzemez, spor biyolojiye benzer. Tenisteki değişim bir çocuğun büyümesi gibi hatta evrim gibi gerçekleşir. Her gün aynaya bakarsanız yüzünüzdeki değişimi fark edemezsiniz. Yavaş yavaş değişir insan. Tenis de öyle. 2000'ler dün gibi ama 2000'lerin başındaki tenisle şimdiki oyun arasında bile fark var. Artık fiziksel güç çok ama çok ön planda. Topları daha iyi tokatlayan, daha düz vuruşlar çıkartan tenisçiler, uzun boylu ve bomba atar gibi servis kullananların devri. Ve Federer yenilince çağ değişmiyor, çağ değiştiği için Federer yeniliyor.
Rafael Nadal çeyrek finale kadar bir iki maçında topalladı. Mücadelenin asıl kızıştığı dördüncü tur sonraki bölümde ise eli bile titremedi. Önce bombacılardan Robin Söderling'i ilk seti kaybettiği karşılaşmada geçti, ardından ev sahibi raket Andy Murray karşısında müthiş oynayarak finale çıktı. Burada sert vuruşları seven ve iyi servis kullanan Berdych ile karşılaştı ve kritik anlardaki soğukkanlılığı ile kariyerindeki ikinci Roland Garros-Wimbledon dublesini yaptı.

Kadınlarda ise Serena Williams ve diğerleri vardı neredeyse. Bir maçta etkili servis atabilirsiniz, üst üste iki-üç maçta da yapabilirsiniz bunu. Ama yedi müsabakada da mükemmel servis performansı ile oynamak kategori dışı bir şey. Set vermeden şampiyon olan Amerikalı raket, 1 numaradaki yerini muhafaza ediyor. Bütün favorilerin döküldüğü turnuvada son dörde kalan isimler hiç de alışıldık değildi. Bulgar Tsvetana Pironkova iki senedir beklenen patlamasını Venus Williams'ı çeyrek finalde devirerek yaparken, kimse Petra Kvitova ile Vera Zvonareva'yı da kesinlikle yarı finalde beklenmiyordu.

Zvonareva her zaman zihinsel çöküşleri ile bildiğimiz, aklımızdaki fotoğrafı havlusunun altında ağlayan bir kadın görüntüsü olan raketti. Bu turnuvada kendini çok iyi tuttu, sinirlerine hakim oldu ve finale kadar yükseldi. Finalde de müsabakanın sonuna kadar çöküşü yaşamadı. Ancak aynı akşam çiftler finalinde ilk seti kaybedince, gözlerinden yaşlar boşaldı.

Marsel İlhan da ana tabloya çıkmayı başardı ve yine ilk turu bu sefer 2-0 geriden gelerek kazandı. Tarihte Wimbledon'da oynamış ilk Türk olan 23 yaşındaki raket için şimdiki hedef geçen yıl ikinci tur oynadığı Amerika Açık'ta daha ileriye gidebilmek. Tenisin ustaları deseniz onlar şimdiden raketlerini Flushing Meadows için biliyolar...

Read more...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

wimbledon 2010 - nadal yolu yarıladı

Yine az bulutlu ve güneşli bir Londra öğleden sonrası. 1922'den bu yana, sonuncusu 1995'te olmak üzere, sadece dört kere yağmurun gazabına uğramamış Wimbledon Tenis Turnuvası bu yıl da çimlerinde yağmur damlası görmedi. Final maçında göremediği bir isim de Roger Federer'di. 2003'ten bu yana her finalde bulunan ve bunlardan altısını kazanan İsviçreli bu yıl çeyrek finalde turnuvaya veda etmişti.

Tenis bir çizgi roman olsa, Federer ve Nadal birbirlerinin baş düşmanı olan iki kahraman olacaktı kesin. İsviçreli'nin erken veda ettiği çizgi romanın bu sayısında İspanyol'un karşısına çıkan isim Federer'i ve Djokovic'i, dünya 2 numarası ile 3 numarasını arka arkaya devirerek buraya kadar gelen Tomas Berdych oldu.

Efsanevi Çek raket Ivan Lendl profesyonel olduktan sonra ilk Grand Slam'ini kazanmak için 7 yıl beklemiş, 24 yaşındaki siftahından sonra da kortlarda fırtına gibi esmişti. Tomas Berdych de vatandaşının yolunu izleyebilmek adına ilk Grand Slam finaline 25 yaşında çıkıyordu. En son 1998 yılında erkeklerde Petr Korda ile Avustralya Açık'ta, kadınlarda ise Jana Novotna ile Wimbledon'da gülen Çekler'in yeni umuduydu 1.96'lık raket.

Bjorn Borg'dan, Jana Novotna'ya birçok ünlü sima tribünde otururken 2010 finali de başlıyordu. İki tenisçinin de servis oyunlarını sıfıra karşı kazanarak başlaması iyi servisin ne kadar önemli bir yer tutacağını da gösteriyordu. Altıncı oyuna kadar servis kırılmazken, bu oyunda avının hatasını bekleyen bir aslan gibi, Berdych'in hatalarını iyi değerlediren İspanyol servis kırdı. Çek raketin bir anda konsantrasyonunu kaybetmesi ile de arka arkaya dört oyun aldı ve ilk seti 6-3 kazandı.

İkinci sete servis oyununda zorlanarak başlayan 2008 şampiyonu, çift hatalar yaptığı oyunda 3 servis kırma puanı çevirdi ve zor da olsa oyuna tutundu. İyi servis atan iki oyuncu da 5-5'e kadar servis kırdırmadan geldi. Servis oyununu aldıktan sonra rakibinin servisini sıfıra karşı kıran Nadal ikinci seti de hanesine yazdırdı.

Üçüncü set de maçın geri kalanından farksızdı. Son oyunda servis kırmayı başaran Nadal seti 6-4, maçı da set vermeden kazandı ve kariyerinin sekizinci şampiyonluğuna ulaştı. Federer'in Grand Slam sayısının yarısı yapaaaaar ve Milliyetçi Hare....... (hep aynı espri evet)


(Sonu hariç Taraf'a yazdığım yazı, iki ayrı yazı yazacak gücüm yok)

Read more...

4 Temmuz 2010 Pazar

wimbledon 2010 - ben şaşırmadım ya siz?

Yaklaşık bir yıl önce Vera Zvonareva'yı çıplak gözle ilk defa izlemiştim İstanbul'a geldiğinde. İlk turda Mariya Koryttseva karşısında yenilmek üzereyken raketiyle kafasına vuran Rus raket şimdilerde zihinsel açıdan çok daha güçlü gözüküyor. Sakatlıklar ile bölünen kariyerinde mental olarak hiçbir zaman kuvvetli bir oyuncu olamamıştı Vera. Maç içerisinde kötü oynamaya başladığında akmaya başlayan gözyaşları, kort değişimleri sırasında yüzünü gizlediği havlusu ile rakipleri için hiçbir zaman korkutucu olamamıştı. O müthiş backhandlerine rağmen. Amerika Açık dördüncü turunda sakat olan bacaklarını dövüp, oyun devam ederken kendisini mumya haline getiren sargıları gözyaşları içinde yırtmasının üzerinden daha bir sene geçmedi ve şimdi daha önce dördüncü turdan ötesini göremediği Wimbledon'da finale çıkıyordu dünya 21 numarası.

Finalin diğer kefesindeki rakete ile zaten alışığız. 10 yılı aşkın süredir çıktığı 15 Grand Slam finalinin 12'sini kazanmayı başarmış Serena Williams'a bu turnuvada kimse rakip olamadı. İlk günden beri gösterdiği müthiş servis performansı ile tek bir set kaybetmeden finali görmeyi başaran Amerikalı raket geçen seneki başarısını tekrarlayıp şampiyon olmaya daha yakın taraf olarak duruyordu.

İşte müsabakaya da bu bahsettiğim servislerle başladı ve ilk oyunu sıfıra karşı kazanarak rakibine gözdağı verdi Williams. Rus raket de benzer bir performansla karşılık verdi. Setin altıncı oyununda ilk servis kırma puanından yararlanamayan dünya 1 numarası, sekizinci oyunda forehand passing shot ile amacına ulaştı. Bir sonraki oyunda servisine tutunan Amerikalı ilk seti 6-3 ile hanesine yazdırdı.

Serena Williams ikinci sete de hızlı başladı ve daha ilk oyunda Zvonareva'nın servisini kırdı. Rus raket bu sette çok daha rahat bir oyun ortaya koyan Amerikalı'ya karşı tutunmaya çalışsa da kaçınılmaz son pek de uzakta değildi. İlk servis kullanıldıktan 66 dakika sonra zafere ulaşan taraf, ikinci seti de 6-2 kazanan Serena Williams oldu.



Amerikalı raket bu şampiyonlukla kariyerindeki 13. Grand Slam'ini kazanırken Billie Jean King'i tüm zamanlarda en çok şampiyon olan altıncı kadın raket oldu. Şimdiki hedefi ise 18'er şampiyonluğu bulunan Martina Navratilova ve Chris Evert. Müsabaka sonrası gözyaşlarını tutamayan Zvonareva ise hafta başında 9 numaraya yükselerek tekrar ilk 10'a giriş yapmış olacak.

(Yahu yazının burasına yanlışlıklaatlama aralığı koymuşum, ana sayfada gözükmemiş alt taraf, El Guaje linkini o yüzden yorumda yayımlamadım. Ben gözüküyo sanmıştım hatta "Allah allaah neden aynı fotoyu göndermiş ki" dedim)

Yukarıdaki yazıyı yazdım tekler finalinden sonra. Bugün Vera Zvonareva çiftler finalinde de boy gösterdi. Partneri Elena Vesnina ile birlikte Vania King/Yaroslava Shvedova ikilisine karşı oynadılar. 7-6/6-2 kaybetti Vera ve Elena. Aşağıdaki foto da ilk set sonunda çekildi:

Zihinsel yönden daha güçlü dedim ama yine koyvermiş kendini Rus raket. Arkadaşı da teselli etmeye çalışıyor yanında. Zor. Shvedova'ya da tebrikler. En sonunda amaçlarından birine ulaştı.

Read more...
yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP