foto: çabuk! safina'yı çağırın!
(Foto: Reuters / Getty / Safina'nın Twitter'ı)
Kraliyet ailesi ile yanyana localarda maç izlemek. Yanında Prens oturuyor bir düşünsene. Prenses oturuyor. Sonra bir top geliyor sana ve onu Prenses'in kızına veriyorsun. Koskoca Kraliyet ailesi ile bir irtibat, bir diyalog, bir alışveriş...
Orta Çağ'da olsan küçük prensese top attın diye giyotine gidersin. Kraliçe'ye 10 metre yakında oturmak ise hayaldir sıradan bir tüccar için. Dünya nasıl da değişiyor. Neticede değişmeden kalan tek tük şeylerden biri de "çocuk her yerde çocuktur."
Foto: (AP / Reuters)
Hadi üzülmesinler diye şaşırmış numarası yapalım. "Aaaaa Nadal kazandı!"
Evet 70'lerin porno filmi müziği ile giren videomuz da oldu artık. Roger Federer, Rafael Nadal'ı havaalanından alıp da şehirde gezdirdi. Videonun sahibi Blick.ch bir embed kodunu bizden esirgediği için ve ben de çalıp da koymak istemediğim için (sanki fotoları hep çalmıyoruz, ben ödünçalıyorum) tıklayın fotoya, yeni pencerede açılır o. Ferah ferah.
Bir de basın toplantısı videomuz var. Kendisi Almanca. Şöhn! Nadallı kısımları ise İngilizce.
Ve birkaç güzel puan maçtan:
Çok güzel oldu, çok da güzel iyi oldu. Orası tamam. Ulvi bir amaç için dünyanın gelmiş geçmiş en iyi iki tenisçisi karşılıklı topa vurdular. Paralar toplandı. Federer ve Nadal cennetlik oldu. Çok güzel. Ama... Ben zevk almadım izlediğim şeyden.
Hani tamam Federer ve Nadal'ı aynı anda ekranlarda görmek her zaman nasip olmuyor. Bunun keyfini sürdüm mü, sürdüm. E tabii ki gerçek bir maç gibi çekişmeli olmasını da beklemiyordum, tamam. Ama eğlenceli olamaz mıydı?
Hit for Haiti'nin tadı damağımda hâlâ. Üstelik canlı da izlememiş, Youtube'dan bölük pörçük videoları toplayıp da görme fırsatım olmuştu.
Ya açıkça söyleyeyim ben gösteri maçlarında daha çok geriliyorum. Şimdi bi taraf bilerek puan kaybediyor. Ya da ne bileyim dalgasına, eğlenceli bir vuruş yapıyor. "Diğer taraf ne zaman yapacak bunu", "yapacak mı?" diye bekliyorum öyle. Geriliyorum resmen öyle böyle değil. Sayıyorum kim kaç kere bilerek puan kaybetti diye.
Mesela Federer ilk seti Noel hediyesi olarak vereceğim dedi. E bilerek de kaybetti zaten. Ya ne bileyim... Hit for Haiti daha güzeldi işte neticede. Konsept olarak. Bakalım Caja Magica'daki maçı kim kazanacak (Nadal kazanınca çok şaşıracağız di mi?).
Türk Hava Yolları ve onun reklamları ile ilgili Avrupalı Eurosport izleyicisinin durumunu gözler önüne serdik... viiiiaaar törkiş eeerlaaaynnz... viiiiaaaar gıloobiliiiii (ginobili) yoooorzzz...
Tercümesi şu şekilde:
"Eeaaamaan beaaaa, THY'nin Barçalı reklamları Eurosport'ta zırt pırt çıkıyordu. Şimdi bir de oyun aralarında hep Wozniacki'yi göreceğiz :/"
"Artııığğğ şu sinir bozucu müzik de cabası :böhöhö"
O zaman, "We are Turkish Airlines, we are globally annoying."
Hazır Caro, İstanbul'a ayak basmışken biraz ondan bahsedelim.
Wozniacki'nin Çek Cumhuriyeti'nde özel bir kulüp için lig maçında oynayacağı söyleniyordu. Oldu da. Caro, Renata Voracova'yı 7-5/6-3 yendi. Aynı turnuvada Berdych de oynadı. Kirilenko, Andreev ve Urszulacığım da. İşte birkaç foto...
Bu da Yahoo Sports'un olayı duyuruşu:
Amerika'da da Avustralya Açık için wild-card elemeleri oldu. Kazanan isimler erkeklerde Ryan Harrison ve kadınlarda Lauren Davis.
Ryan Harrison adını bir süredir duyuyor. Geçen yıl da bu turnuvayı finalde Jesse Levine'ı yenerek kazanıp sezonun ilk Grand Slam'inde ana tablo oynamıştı. Eşleşmesi kötüydü ilk turda. Tipsarevic set vermeden kazanmıştı. Amerika Açık'ta ise ikinci turu görmüş, Stakhovsky'i beşe sete zorlamıştı Harrison.
Play-off finalinde de Jack Sock karşısında dört setlik bir galibiyet aldı. İlk iki turu üç sette geçen (üç set üzerinden o turlar) 18 yaşındaki raket kortta en uzun kalan isim oldu. Set skorları ise 7-6(3)/6-2/6(4)-7/6-4 şeklinde.
Jack Sock da 18 yaşında ve bu yıl Amerika Açık'ta junior şampiyonu olmuştu.
Kadınlar tarafında 17 yaşındaki Lauren Davis müthiş formunu bir de wild-card ile süsledi. Formuna müthiş dedim, açıklayayım. İki ITF turnuvası kazadıktan sonra, geçen hafta Eddie Herr ve Orange Bowl'da şampiyon oldu (ki ne kadar prestijli bir turnuva olduğunu anlatmıştım). Bu hafta da üç karşılaşma kazanıp galibiyet serisini 27 maça çıkarttı ve Son 37 karşılaşmanın 36'sından da galibiyet ile ayrılmış oldu.
Finalde yendiği isim Coco Vandeweghwe. 6-2/6-2. 19 yaşındaki Coco bu yılın flaş isimlerinden Zvonareva'yı falan yenmişti öyle küçümsemeyin hiç.
Bakalım Lauren'in sonu da Melanie Oudin gibi mi olacak.
Avustralya Açık wild-card'ı için Avustralya play-offları tamamlandı. Kadınlarda Olivia Rogowska, erkeklerde ise Marinko Matosevic ana tabloda mücadele edecekler.
Jelena Dokic için her şey çok iyi gidiyordu. Finale kadar bir set kaybetmişti sadece. Rogowska karşısında finale de müthiş başladı. İlk seti 6-1 kazandı. İkinci sette de 3-1 öne geçti. Rogowska ardından hemen servis kırarak tekrar eşitliği yakaladı. Dokuzuncu oyunda Dokic yine servis kırarak öne geçti ve maç için servis atarken, maç puanlarından yararlanamadı. Servisine tutunamadı ve set tie-break'e gitti. Bu arada gökyüzü de iyiden iyiye kararmıştı bulutlardan ötürü. Kümülüs, nümbüs derken tie-break'te 3-3'te yağmur başladı. Yağmur değil dolu. Hani gerçek anlamda İngilizler'in ünlü atasözü geliyor akla. Kedi-köpek yağsa bu kadar olur.
Maça ara verildi. Bine yakın seyirci saçak altlarına kaçıştı. Kort ve tribünler boşaldı. Sahaya iki tane üstsüz adam çıkarak raketsiz, topsuz tenis oynarmış gibi yaptılar. Yağmur durduktan sonra hakem kendisi çıkıp paspas çekti... Bunlar işin ayrıntıları.
Tekrar başlayan müsabakada tie-break'i alan Rogowska maçı son sete götürdü ve kazandı.
Benim asıl merak ettiğim, bu play-offların neden Rod Laver'de yapılmadığı. Dokic oynuyor, Molik oynuyor, Luczak oynuyor. Seyirci de çekerdi. Neden o küçük altı no'lu kortta oynanıyor merak ettim doğrusu. Vardır bir bildikleri.
Dokic yine wild-card alacaktır içimiz rahat olsun. Molik de alır.
Erkeklerde Luczak, Matosevic'e kaybetti. 6-1/1-6/6-3/4-6/6-4 ile kazanan Marinko geçen yıl burada ilk Grand Slam tecrübesini yaşamış sakat bir Chiudinelli'ye yenilmişti. Genç değil ha, 25 yaşında.
Bugünün kendi adıma en komik ve kendimi aptal hissettiren olayı Sharapova'nın Prince ile yollarını ayırması oldu.
Twitter'dan ve Google Reader'dan başlıkları gördüm ama tıklayıp da okuyacak zamanım yoktu ve ben bir iki saat boyunca "Şarkıcı Prince ile Şarapova mı?", "10 yıl mı?", "Ne alakası var şimdi?" diye düşünerek geçirdim. Sonra haberi okuyunca anladım ki raket olan Prince imiş bizimkisi.
Evet çocukluğundan beri kullandığı marka ile yollarını ayırıyor Rus tenisçi. Henüz hangi raketi kullanacağına karar vermemiş, takımı Head ile anlaştıkları yönünde çıkan haberleri yalanlamış. Bir süre üzerinde P boyaması olmayan Prince ile oynar gibime geliyor. Zaten teknik özellikleri aynı olan raketle oynayacak yine sadece marka değişecek.
© Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008
Back to TOP