2 Temmuz 2011 Cumartesi

murray'nin şaşırtamaması şaşırtmadı


Adrenalin konsantrasyonu yavaş yavaş dağıldığında, beyne çekilen koruyucu perde ortadan kalktığında ve düşünme-sorgulama eylemi işin içine karışınca, içinde bulunduğunuz durumun azameti ve ciddiyeti karşısında duyduğunuz şaşkınlık sizi oraya gömecektir.

Daha değişik bir benzetme ile, anestezi altında bir açık kalp ameliyatına giren hastamız Andy Murray ameliyatın ortasında bir anda ayılınca tüm planlar alt üst oldu. Bunu tetikleyen şey ise yine Murray'nin basit hatalarıydı.

Burada 19 maçtır kazanan, son şampiyon, dünya 1 numarası (en azından şimdilik kağıt üstünde), 10 Grand Slam sahibi Rafa Nadal karşısında, onunla başa baş mücadele ederek başladı Murray. Normal bir Grand Slam olsa bunda bir sorun yok. Ancak burası Wimbledon. Alayına gitmese de alay ediyorlar. Basın onunla dalga geçiyor, Britanyalılar seviyor ama severken öldürüyor, annesi dominant, bütün bunlar birleşince Londra'nın yeşil kortları ona evi olmaktan çok uzakta.

Murray bu yüzden Amerika'da ve Avustralya'da final görebiliyor. Murray bu yüzden Londra dışında büyük adamlarla büyük bir adammış gibi oynayabiliyor. Ama iş evinin arka bahçesine geldiğinde beklentiler onun en büyük katili oluyor.


İlk seti servis kırarak kazanmasının etkisi gözünün önüne çektiği perdenin aralanması oldu. Perdeyi açan ise ikinci setin üçüncü oyunundaki hatasıydı. 15-30 öndeyken boş korta kaçırdığı vuruş onu hem servis kırmaktan hem de sallantıdaki kendine güveninden etti. Bundan sonra arka arkaya çok basit hatalar gelince bir sonraki oyunda Nadal'a da servis kırmak düştü. Nadal aptal değil tabii ki. Oyununu yükseltti o da, Murray'nin üzerine gitti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. İskoç'un arada direnme emaresi göstermesi ise avcısının altında debelenen bir geyiğin beyhude çabalarından başka bir şey olamadı.

İspanyol raket maçtan sonra Murray'nin ilk sette ve ikinci setin başında mükemmele yakın oynadığını bu yüzden atak yapmak için "uygun zamanı beklediğini" söyledi. O uygun zaman işte yukarıdaki 4-5 puanlık süreçti.

Nadal burada üst üste beşinci finaline ulaştı. Üst üste üçüncü şampiyonluğunu arıyor. Onu 1 numaradan indiren adam ile oynayacak olması bu maçın bir başka güzelliği. Murray ise kaybettiği dördüncü yarı finalden sonra artık resmi olarak Henman'ın bir tık üstüdür. Bu kadar yetenekli bir çocuğun psikolojik etmenler yüzünden bir başarı elde edemeden düşmemesi gerekir.

Read more...

krallar ölmez şekil değiştirir


Federer ve Nadal'ın Grand Slam toparlama serisine 2008 başında son veren Djokovic, 2004'ten bu yana bir numarayı paylaşa paylaşa ilerleyen aynı ikilinin bu serisine de son veren isim oldu. Burayı daha bir sürü sevinç nidası, diğer tenisçileri küçümseyen kelimeler ile doldurmam lazım. Bunu bekliyorsunuzdur. Ne de olsa taraflı blogum, Noleseverim. Ama benim bu agresif ve arı kovanına çomak sokan tarzdaki desteğim, hedef gerçekleşene kadar sürer genelde. Şu an azınlık olmanın ve güce tapmamanın keyfini çıkartacağım izninizle. Kimseyle tartışmaya da girecek halim yok. Zafer sarhoşuyum. Ha ama baktım Djokovic yıl 2013 olmuş hâlâ bir numarada o zaman "Hop arkadaş" der onu da karşıma almasını bilirim. Dominasyon sevmiyorum.

Dört yıldır ellerimle büyüttüğüm çocuk dünya 1 numarası oldu. Yıllar önce kendisini oynarken hayal ettiği finalde oynama hakkı kazandı. Ailesi çirkinmiş. Yemişim ailesini. Sadece ailesinin mallıkları yüzünden sevmiyorsanız çocuğu bir sorun var demektir. Zira kendisi en az Djokovic olan Djokovic.

Ha bu arada. KRAL ÖLDÜ YAŞASIN YENİ KRAL! (troll olmak ne güzel ah ne güzel) Khal Djorogo! (speşıl tenks to Hande)

Read more...

28 Haziran 2011 Salı

wimbledon 11: kadınlarda gençlik aşısı

Yıllardır desteklediğim tenisçiler yenilir ve beni bir hüzün kaplardı Grand Slam’lerde. Özellikle ikinci hafta tutunacak dalım ya hiç kalmaz ya da bir kişiye bağlardım umutlarımı. Bilen bilir Wimbledon ile Roland Garros arasında bir tercih yapacaksam RG kilometrelerce öndedir benim için. Ancak bu seneki Wimbledon yağmuruna çamuruna rağmen özellikle kadınlardaki sonuçları ile yeşil slam’e sempati beslememe neden olabilir.


Hangisinden başlayayım ki... Ya da isim isim bakmadan önce genel bir görünüme bakayım. Roland Garros’taki dinozor tenisçiler düşünüldüğünde Wimbledon gençlik aşısı gibi geliyor.

Domi 22, Masha 24, Lisicki 21, Bartoli 26, Paszek 20, Azarenka 21, Kvitova 21, Pironkova 23 yaşındalar. Ortalama ise 22.3! Müthiş bir şey bu.


Geçen yıl iki tane sürpriz yarı finalist çıkartan turnuvada bu yılki çeyrek finalistler daha da sürpriz. Örneğin Tamira Paszek. Dört senedir takip ediyorum kendisini. Bir başarısını gördüysem namerdim. İlk izlediğimde etkilemişti hatta sözlüğe baktım nasıl bir gazla yazdıysam geleceğin Henin’i falan demişim. Sonrasında çok büyük düşüş yaşadı. 17 yaşında ilk çıkışında Wimbledon ve Amerika Açık’ta dördüncü tur gördükten sonra katıldığı sadece iki slam’de ikinci tur görebildi.

Ama bu yıl şansının da yardımıyla youna sadece bir seribaşı çıktı o da çıkabilecek en iyilerinden biriydi. Çeyrek finalistlerin en genci ve açık arayla en zayıfı (kilo olarak değil tabii ki). Rakibi Azarenka oldu. Belaruslu dört numaralı seribaşı şimdiye kadar turnuvanın en rahatlarından biri.

Serena Williams, Venus Williams ve Caroline Wozniacki’nin aynı gün elenmesi tenis dünyasını etkilemiştrir mutlaka. Kıyamet alameti değil bu. Turnuva öncesinden tahmin edilebilir sonuçlardı bunlar. Zaten Wozniacki’nin Grand Slam kazanacağına inanan var mı aramızda? Görges ve Jarka’lı dilimden çeyrek finale çıkabilmesi mucize gibiydi. Ama o ikisinin de elendiği turnuvada Dominika Cibulkova tarafından turnuva dışına itildi.


Domi’yi de çok severim. Daha önceden de izliyordum kendisini ama Domi deyince aklıma ilk olarak 2009 Fransa Açık’ta Sharapova karşısındaki maçı geliyor. Zaten favori zemini toprak. 1.60 boyuyla ve o bacaklarla en fazla halterci olur dersiniz. Bir halterci öyle forehand vuramaz a dostlar. Wozniacki karşısında ilk seti 6-1 kaybettikten sonra çok zorlu ve psikolojik gerilim şeklinde geçen müsabakada sağ çıktı. Bu yılın başında Sydney’de Caro’yu yenmiş, Avustralya Açık’ta yenilmişti.

Çeyrek finalde Masha ile oynayacak ki az önceki Fransa Açık çeyrek finali düşünüldüğünde Maria’nın motivasyonu daha farklı olacak. Sharapova ters bir tenisçi olan Shuai Peng’u çok zorlanmadan geçti dördüncü turda.

Gelelim biri bir yıl diğeri yarım yıl tenis dışı kalan Williams kardeşlere. Serena’nın final falan göremeyeceğini düşünüyordum. Tamam WTA, tamam “Where ridiculous happens” ama 2009’dan daha iyi durumda bence şu an WTA. Kim Clijsters döndüğünde düşünün ki Caroline Wozniacki finale, Yanina Wickmayer yarı finale çıkabiliyordu. Ayrıca şöyle bir şey var Clijsters sakatlıktan dönmemişti. Ara vermişti ve döneceğini Şubat-Mart gibi açıklamıştı. Yani hazırlanacak altı ayı vardı önünde. Serena ise antrenmanlara Nisan’da başlayıp, Haziran’daki turnuvaya katıldı. Daha dişli rakiplerin olduğu dönemde dördüncü turu görmesi bile başarıdır gözümde. Ha yenen Paszek olsaydı şaşırırdım. Ama Bartoli.


Fransız tenisçi Eastbourne’ü kazandı bir hafta önce ve çimde yapabildiklerini biliyoruz. (Bkz: 2007) Bu turnuvada saçma sapan maçlar oynadı. İki müsabakayı önce zora soktu, sonra dalga geçer gibi kazandı. Serena karşısında da maç için servis atarken ABD’linin insanüstü direnişine karşı koyamadı. Ama çok zor da olsa maçı galibiyetle noktaladı.

Venus’ün durumu Serena’ya göre daha hafifiti. Avustralya Açık’ta sakatlanmıştı ve kardeşininki kadar hayati durumları falan yoktu. Talihsizliği geçen yıl yarı final oynayan ve oraya ulaşırken yine kendisini eleyen Tsvetana Pironkova ile eşleşmesi ve 30’a gelen yaşıydı.

Bulgar tenisçi geçen seneki maçın videosunu mutlaka izlemiştir dünkü karşılaşmadan önce. Hatırlaması da uzun sürmemiştir ne yaptığını. Hatta o kadar ezberlemiş ki ödevini, aynı skorla mağlup etmeyi başardı beş kez Wimbledon şampiyonunu.

Pironkova geçen yılın diğer yarı finalisti Petra Kvitova ile oynayacak. Blogu takip edenler Çek tenisçi hakkındaki düşüncelerimi bilir. Abartıldığını ve neden bu kadar övüldüğünü anlamadım bu kızın. Ama o, dört maçta sadece 15 oyun vererek çeyrek finale yükseldi. Caro’nun bile nasıl 1 numarada olduğunu, maç kazandığını çözebildim ama Kvitova’yı çözemedim.

En güzeli en sona sakladım. Wildcard’ın hakkını vermek herkese nasip olmaz. Zira turnuva yönetimleri saçma sapan dağıtır bunları. Ivanisevic’ten sonra Wimbledon’ın verdiği en anlamlı ve isabetli wildcard Sabine Lisicki’nin. Bambam turnuvanın gıcık ismi (Radwanska ve Ivanovic’i elediği için) Cetkovska’yı eleyerek son sekiz raket arasına kaldı. Bartoli ile oynayacak ki gelebilecek en zor isim çıktı kendisine.

Yarı finale çıkmasını istediğim isimler şöyle:

Sharapova - Lisicki
Azarenka - Pironkova

Read more...

27 Haziran 2011 Pazartesi

serena'ya aslında ne oldu?


Serena'nın ayağını kesmesi ve sonrasında gelişen olaylarla ilgili açıklananların aksine başka bir şeyler yattığını düşündüm hep bunun altında. Bu benim şüpheci karakterimden ve Serena'yı sevmememden kaynaklanıyor çok açıkça görüldüğü üzere. Dün ve bugün olay hakkında yeni açıklamalar geldi.

Dün Serena yaptığı açıklamada ayağını kestikten  sonraki ilk ameliyatın ardından Ekim ayında bisiklet sürerken düştüğünü ve ikinci ameliyatın ondan sonra olduğunu anlattı. "Çok hızlı gidiyordum ve birden kendimi yerde buldum. Çok utanç vericiydi. Kendime gülüyordum. O sırada geçmekte olan bir ambulanstan inip iyi olup olmadığımı sordular" dedi. Omzunda ve yüzünde yaralar oluşmuş bu düşüşün etkisiyle. Yüzündeki geçmiş ama omzundaki geçmemiş. Komedi.

Bitmedi.

Serena'nın antrenman partneri Sasha Bijan, Sırp basınına yaptığı açıklamada ayak kesilmesinin olduğu gece Serena'nın yanında olduğunu ve pedikür nedeniyle ABD'li tenisçinin açık ayakkabı giydiğini doğruladı. Fakat söylediği fazladan bir şey Serena'nın yaptığı açıklama ile çelişiyor. Williams karanlıkta yerdeki cam parçalarına fark etmeden bastığını söylerken, Bijan bir garsonun Serena'nın ayağına bardak düşürdüğünü belirtti.

Bijan ayrıca Serena akciğer embolisi geçirdiğinde de yanında olduğunu söyledi. Serena'nın menajeri ise Bijan'ın o sırada Florida'da olduğunu ve tenisçinin hastaneye Los Angeles'ta kaldırıldığını söyledi.

Bırakın bunları...

Ben de Serena'nın yanındaydım. Öyle olmadı. Serena bir şeye sinirlendi. Çok sarhoştu ve o sinirle masayı devirdi. Ayaklarında kesik oldu. Hastaneye gittiler. Akciğer embolisinin nedeni ise Serena'nın estetik ameliyatlarıydı. Karın bölgesinde bu yüzden iç kanama oldu. Bu yüzden akciğerlerine kan birikti. Olayların aslı bu. Yanındaydım Serena'nın. Ben, Yaşar Usta.

Read more...
yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP