Yıllardır desteklediğim tenisçiler yenilir ve beni bir hüzün kaplardı Grand Slam’lerde. Özellikle ikinci hafta tutunacak dalım ya hiç kalmaz ya da bir kişiye bağlardım umutlarımı. Bilen bilir Wimbledon ile Roland Garros arasında bir tercih yapacaksam RG kilometrelerce öndedir benim için. Ancak bu seneki Wimbledon yağmuruna çamuruna rağmen özellikle kadınlardaki sonuçları ile yeşil slam’e sempati beslememe neden olabilir.
Hangisinden başlayayım ki... Ya da isim isim bakmadan önce genel bir görünüme bakayım. Roland Garros’taki dinozor tenisçiler düşünüldüğünde Wimbledon gençlik aşısı gibi geliyor.
Domi 22, Masha 24, Lisicki 21, Bartoli 26, Paszek 20, Azarenka 21, Kvitova 21, Pironkova 23 yaşındalar. Ortalama ise 22.3! Müthiş bir şey bu.
Geçen yıl iki tane sürpriz yarı finalist çıkartan turnuvada bu yılki çeyrek finalistler daha da sürpriz. Örneğin Tamira Paszek. Dört senedir takip ediyorum kendisini. Bir başarısını gördüysem namerdim. İlk izlediğimde etkilemişti hatta sözlüğe baktım nasıl bir gazla yazdıysam geleceğin Henin’i falan demişim. Sonrasında çok büyük düşüş yaşadı. 17 yaşında ilk çıkışında Wimbledon ve Amerika Açık’ta dördüncü tur gördükten sonra katıldığı sadece iki slam’de ikinci tur görebildi.
Ama bu yıl şansının da yardımıyla youna sadece bir seribaşı çıktı o da çıkabilecek en iyilerinden biriydi. Çeyrek finalistlerin en genci ve açık arayla en zayıfı (kilo olarak değil tabii ki). Rakibi Azarenka oldu. Belaruslu dört numaralı seribaşı şimdiye kadar turnuvanın en rahatlarından biri.
Serena Williams, Venus Williams ve Caroline Wozniacki’nin aynı gün elenmesi tenis dünyasını etkilemiştrir mutlaka. Kıyamet alameti değil bu. Turnuva öncesinden tahmin edilebilir sonuçlardı bunlar. Zaten Wozniacki’nin Grand Slam kazanacağına inanan var mı aramızda? Görges ve Jarka’lı dilimden çeyrek finale çıkabilmesi mucize gibiydi. Ama o ikisinin de elendiği turnuvada Dominika Cibulkova tarafından turnuva dışına itildi.
Domi’yi de çok severim. Daha önceden de izliyordum kendisini ama Domi deyince aklıma ilk olarak 2009 Fransa Açık’ta Sharapova karşısındaki maçı geliyor. Zaten favori zemini toprak. 1.60 boyuyla ve o bacaklarla en fazla halterci olur dersiniz. Bir halterci öyle forehand vuramaz a dostlar. Wozniacki karşısında ilk seti 6-1 kaybettikten sonra çok zorlu ve psikolojik gerilim şeklinde geçen müsabakada sağ çıktı. Bu yılın başında Sydney’de Caro’yu yenmiş, Avustralya Açık’ta yenilmişti.
Çeyrek finalde Masha ile oynayacak ki az önceki Fransa Açık çeyrek finali düşünüldüğünde Maria’nın motivasyonu daha farklı olacak. Sharapova ters bir tenisçi olan Shuai Peng’u çok zorlanmadan geçti dördüncü turda.
Gelelim biri bir yıl diğeri yarım yıl tenis dışı kalan Williams kardeşlere. Serena’nın final falan göremeyeceğini düşünüyordum. Tamam WTA, tamam “Where ridiculous happens” ama 2009’dan daha iyi durumda bence şu an WTA. Kim Clijsters döndüğünde düşünün ki Caroline Wozniacki finale, Yanina Wickmayer yarı finale çıkabiliyordu. Ayrıca şöyle bir şey var Clijsters sakatlıktan dönmemişti. Ara vermişti ve döneceğini Şubat-Mart gibi açıklamıştı. Yani hazırlanacak altı ayı vardı önünde. Serena ise antrenmanlara Nisan’da başlayıp, Haziran’daki turnuvaya katıldı. Daha dişli rakiplerin olduğu dönemde dördüncü turu görmesi bile başarıdır gözümde. Ha yenen Paszek olsaydı şaşırırdım. Ama Bartoli.
Fransız tenisçi Eastbourne’ü kazandı bir hafta önce ve çimde yapabildiklerini biliyoruz. (Bkz: 2007) Bu turnuvada saçma sapan maçlar oynadı. İki müsabakayı önce zora soktu, sonra dalga geçer gibi kazandı. Serena karşısında da maç için servis atarken ABD’linin insanüstü direnişine karşı koyamadı. Ama çok zor da olsa maçı galibiyetle noktaladı.
Venus’ün durumu Serena’ya göre daha hafifiti. Avustralya Açık’ta sakatlanmıştı ve kardeşininki kadar hayati durumları falan yoktu. Talihsizliği geçen yıl yarı final oynayan ve oraya ulaşırken yine kendisini eleyen Tsvetana Pironkova ile eşleşmesi ve 30’a gelen yaşıydı.
Bulgar tenisçi geçen seneki maçın videosunu mutlaka izlemiştir dünkü karşılaşmadan önce. Hatırlaması da uzun sürmemiştir ne yaptığını. Hatta o kadar ezberlemiş ki ödevini, aynı skorla mağlup etmeyi başardı beş kez Wimbledon şampiyonunu.
Pironkova geçen yılın diğer yarı finalisti Petra Kvitova ile oynayacak. Blogu takip edenler Çek tenisçi hakkındaki düşüncelerimi bilir. Abartıldığını ve neden bu kadar övüldüğünü anlamadım bu kızın. Ama o, dört maçta sadece 15 oyun vererek çeyrek finale yükseldi. Caro’nun bile nasıl 1 numarada olduğunu, maç kazandığını çözebildim ama Kvitova’yı çözemedim.
En güzeli en sona sakladım. Wildcard’ın hakkını vermek herkese nasip olmaz. Zira turnuva yönetimleri saçma sapan dağıtır bunları. Ivanisevic’ten sonra Wimbledon’ın verdiği en anlamlı ve isabetli wildcard Sabine Lisicki’nin. Bambam turnuvanın gıcık ismi (Radwanska ve Ivanovic’i elediği için) Cetkovska’yı eleyerek son sekiz raket arasına kaldı. Bartoli ile oynayacak ki gelebilecek en zor isim çıktı kendisine.
Yarı finale çıkmasını istediğim isimler şöyle:
Sharapova - Lisicki
Azarenka - Pironkova
Read more...