9 Nisan 2011 Cumartesi

çabuk çekildi dikkat edersen


Yahu insan evindeki turnuvadan çekilir mi? Djokovic geçen yıl Belgrad'daki turnuvada maçtan çekilmişti. Bu yıl Monte Carlo'dan dizindeki sorun nedeni ile çekildi.

Önce kızdım ben, kızmaktan ziyade üzüldüm. Dedim "Monte Carlo'da ikamet ediyorsun, orada antrenman yapıyorsun" dedim sitemli bir şekilde, "Ayıp değil mi Nole" dedim. "Ben sabırsızlanıyorum, toprakta neler yapabileceksin görmek istiyorum" diye ekledim.

Bi şey demedi. Sonra düşündüm. Çocuk yorgun, zaten dizinde bantlarla oynuyor. O da insan. Onun da dinlenmeye ihtiyacı var. Teniste bir gün bile maç yapmamak fatigue barının hızla dolmasına neden oluyor. Rahat bırakayım çocuğu dedim.

Düşündükçe kararını mantıklı buluyordum. Monte Carlo'da salakça bir turda elenebilirdi. Sezona en iyi başlama rekorunu geliştiremeden kalabilirdi. Ama şimdi bir sonraki turnuva Belgrad'da. Orada kazanma şansı daha yüksek. Bu seriyi sürdürme şansı daha yüksek. Önünde iki boş haftası var, Monte Carlo'dan sonra Barcelona'ya da katılmıyor. Ondan sonra üç hafta üst üste bir 250'lik iki tane 1000'lik turnuva. 1000lik antibiyotik bile insanı sersem yapıyor bir düşün. Böyle Deli Cevat gibi kendi kendime konuşurken sızmışım...

Neticede Monte Carlo'dan çekilmesi mantıklı bir hareket. O Fransa Açık'ta yarı finalden aşağısı görülürse külahları değişiriz ama Nole efendi.

Read more...

marbella: safina'ya da yazık...

Örümcek ağları için üzgünüm. Bir haftaya yakın süredir bir şey yazamadım. Etrafı topaldım şimdi gelebilirsiniz.

Toprak kort sezonu resmen açıldı. Kırmızı kurdele falan kestim ben evde, siz görmediniz. Tabii iki-üç aydır görmediğiniz isimler toprak kortla birlikte turnuvalarda boy göstermeye, maçlar kazanmaya başladı. Kadınlarda saat dilimimize uygun turnuva Endülüs'te Marbella'da devam etmekte. Ha yok paket yapın ben burada yemeyeceğim diyorsanız Charleston'ın yeşil toprağına davet ederim sizleri.


Marbella'da tahmin edebileceğiniz üzere İspanyol hakimiyeti vardı ilk tura baktığımızda. Miami şampiyonu Vika 1 numaralı seribaşı ve ağır favori olarak oynadı, oynuyor. Arka arkaya iki ev sahibini devirdikten sonra çeyrek finalde Safina karşısında rahat bir galibiyet aldı. Garip Safina ilk sette 5-1 gerideyken çekilmek zorunda kaldı zira.

Düşüşündeki en büyük etmenlerden sırt ağrısı tekrar vurdu Rus tenisçiyi. Bugün maçtan sonra Twitter'da içimi burkan bir şey yazdı: "Bugün babamın doğum günü ve maçı dahi tamamlayamadım" Yine de çeyreği görmesi özellike Pironkova'yı set vermeden yenerek bunu başarması iyi kendisi adına.

Azarenka'nın yarı finaldeki rakibi Sara Errani oldu. Sert zemini elini yüzüne bulaştırdı bari favori zemini toprakta bir şeyler yapsın dediğim Sorana Cirstea'yı ilk turda geçtikten sonra Barrois ve Dulgheru'yu da çok rahat alt etti İtalyan.

Tablonun altında ise sürpriz bir isim var son dörtte. Irina Camelia Begu ki biz kendisine kısaca Bengü diyeceğiz. Tabii onun burada olabilmesindeki en büyük etmenlerden biri ikinci turda karşılaşacağı Aravane Rezai'nin adı sanı duyulmamış Estrella Cabaze Candela'dan sadece üç oyun alarak elenmeseydi. İspanyol wildcard kandilleri yakarak turnuvanın sürprizine imza attı kanımca. Atmış yani.

Bengü ise 90 doğumlu. Bükreş'in bağrından kopmuş. Çoğu Rumen gibi toprakçı. Yarı finalde Svetlana Kuznetsova ile finale çıkma mücadelesi verecek.


Charleston'da ise Wozniacki hâlâ anlam veremediğim bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Ben kadınlarda zihinsel anlamda böyle bir "yaratık" görmedim. Utanmasam Nadal'ın dişisi diyeceğim.

Şimdi şöyle... Üçüncü tur maçında ilk sette 4-1 öne geçiyor. Biz ne olduğunu anlamadan bakıyoruz 5-4 geride. Sonra tie-break'te 5-1 öne geçiyor. Bakıyoruz eşitlenmiş. Sonra hop hiçbir şey olmamış gibi seti alıyor. Tie-break'e giden ikinci seti de keza öyle.

Sonra çeyrek final maçında. Wickmayer karşısında bir set bir break geriye düşüyor. Oradan maçı çeviriyor. Ve bunları toprakta yapıyor. Bu nasıl bir kararlılık ben çözemedim. Nice "1 numara" dedikleriniz koyverir kendini. Bu kız her geçen gün neden 1 numara olduğunu gösteriyor. Fanı değilim ama eleştirilere iyi cevap veriyor kazanarak.

Bu turnuvanın sürprizi de Stosur'un Vesnina'ya iki sette mağlup olarak şampiyonluğunu koruyamaması. Görges'in formu devam ediyor. Aferin kızıma. Peer'i de yenerek çeyrek finale çıktı. Az sonra da Vesnina ile çeyrek final maçına çıkacak.

Sania Mirza, Lisicki'yi yenerek ayıp etti. Ha bu arada Christina McHale d. Alisa Kleybanova 6-1/6-0.

Read more...

4 Nisan 2011 Pazartesi

olayınız nedir arkadaşım?

Bu haftanın en garip olayı David Ferrer'in ağlayan bir bebeğe top fırlatmasıydı. Daha doğrusu Amerikan medyasının önderliğinde bir takım aptalın insanları Ferrer'in bebeğe top attığına inandırmaya çalışmasıydı.


Reyting kaygısı ile yalan haber yapmak, haber çarpıtmak moda oldu. Şimdi şu aşağıdaki videoyu izleyin hâlâ konu ne bilmiyorsanız, "Ne diyo la bu yine" diyorsanız:




Ferrer bugüne kadar kortta bir karıncayı dahi incitmemiş bir adam. Bi rakibine ters yapmışlığına ben rastlamadım. Şimdi bir bebe ağlarken bir hata yapıyor ve puan kaybediyor. Sonra kendi yaptığı hataya kızıp top rastgele tribünlere gönderiyor. Bebeğe sinirlenseniz ve topu ona atmak isteseniz ararsınız tribünde önce, sonra fırlatırsınız. Adamın yüzünde boşvermiş bir ifade savuruyor topu rastgele tribüne.

Afedersiniz kodumun Amerikan medyası da bunu çarptırıp "Ferrer bebeğe top attı"ya getiriyor. Hayır atmadı.

Ferrer de garibim olaylardan sonra bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş. Ona da şuradan ulaşın.

Read more...

miami: çığlıkların efendisi


Biraz sonra ona da değineceğim Ferrer'in maçında ağlayan bir bebek vardı ya hani. Onun asıl izlemesi ve feyzalması gereken maç kadınlar finaliydi.

İki desibeldaş, hemdesibel tenisçi karşılaştı kadınlar finalinde. Kadınlar yazmayı daha doğrusu bloga yazmayı Ana'nın o hatırlamak istemediğim maçından sonra bırakmışım. Daha doğrusu bloga yazamıyordum. Elim gitmiyordu. Ana'yı o gün yenen Clijsters, bir sonraki maçta Azarenka'dan set alamadı ve çeyrek finalde elendi. Hakkını vermek lazım Belaruslu çok iyi oynadı bütün hafta. Üç sete giden ilk üç maçını kazandıktan sonra dünya iki ve üç numaralarını arka arkaya set vermeden devirip finale yükselmek büyük başarı. Ve bu iki maçta sadece dokuz oyun vermek.

Tablonun üst tarafında ise Maria Sharapova çeyrek finalde Dulgheru ile korku tüneli gibi bir maç oynadı ve ilk seti kaybettiği mücadeleyi sonraki iki seti tie-break ile alarak kazandı. Bir de bileğini burktu. Yarı finalde Andre Petkovic vardı. Alman ilk seti aldı. Ama sonra öyle bir tıkandı ki son iki sette yalnızca iki oyun alabildi. Maçtan sonra dans edemedi tabii.

Petkovic'in dansı biz izleyenler için eğlenceli olabilir ama yenilen rakip için hiç de öyle değil. Avustralya Açık'ta Petkovic Masha'yı turnuva dışında ittikten sonra dansını etmişti. Rus buna içerlemiş olacak ki şöyle demiş maçtan sonra: "Sanırım Petkovic dans etmekten yorgun düştü" Kızamam Masha'ya.

Finalde ilk setin sonunu izleyebildim. Okuduğum kadarıyla tek taraflı olmuş, zaten skordan da belli. Ama ikinci sette 4-0 geriye düştükten sonra bir gelişi var ki Masha bana onu neden sevdiğimi bir kez daha hatırlattı. Azarenka'nın bir özelliğinin de alacağı maçları kaybetmek olduğunu bildiğimden Sharapova için umutlanmıştım. Bırakmadı Belaruslu. İki sette kazanarak şampiyon oldu.


Kariyerinin en yüksek basamağına, altıncılığa tekrar yükseldi Belaruslu. Kendisinden çok daha falzası bekleniyor ama ben bir türlü ısınamadım. Daha 21 yaşında ileride ne olur bilinmez ama bana Vera Z 2 gibi geliyor. Belki o da 25inden sonra durulur. Kort içinde kendini kaybetmez, daha istikrarlı olur... Şu an için hem fiziksel hem de zihinsel yönden hiç istikrarlı değil.

Masha da ilk 10'a tekrar girdi. Dokuzuncu basamakta. İstanbul'a adım adım geliyor bakalım. Bu arada Sharapova Charleston'daki turnuvadan çekildi. IW ve Miami'de yarı final-final yapan Rus, Charleston'dan gelen wildcard'ı geri çevirdi. Madrid olacak bir sonraki turnuvası nisan sonunda.

Read more...

miami: djokovic'in durumu csi miami'lik


Bazı şeyleri açıklayamıyorum. Djokovic'in bu kadar müthiş bir başlangıç yapacağını, 24 maç ve dört turnuva kazanacağını, bu süreçte Federer'i üç, Nadal'ı iki kez hem de finalde hem de bir set geriden gelerek yeneceğini söyleseydiniz bana yıl sonunda, "Denizler Altında 20 bin Fersah'ı da sen mi yazdın" diyebilirdim.

Son on yılın en iyi iki tenisçisi Nadal ve Federer'in başaramadığı şeyi başardı Djokovic. 24 maçlık bir seriyle açtı sezonu ve bir sonraki katılacağı turnuvanın da ilk turlarında elenmeyeceğini varsayarsak bu seriyi uzatacak. Ivan Lendl 25 maçla başlamıştı 1986'ya. Demek ki Federer'in kıramadığı rekorlar hâlâ varmış. Tüh gördünüz mü Federer fanları :(((

Bu süreç zarfında bana en inanılmaz geleni Masters gibi zorlu rakipler ile karşılaşılan iki turnuvanın finallerinde Nadal ile oynayıp, iki finalde de ilk seti kaybettikten sonra maçı kazanmak. Daha önce finallerde Nadal'ı hiç yenemeyen bir adam yapıyor bunu. Hadi Indian Wells'te Nadal yüzde 25 ile servis attı dedik, bu seferki Nadal çok daha iyiydi. Şimdi ne oldu?

Bunun cevabını ben de veremiyorum. Geçen maçı bir şekilde açıklamıştım. Nadal'ın çok kötü servis atmaya başladıktan sonra Djokovic karşısında toparlanamamaktan korkarak bu tedirginliğinin groundstrokelarına yansıması ve basit hata sayısının artması olarak yorumlamıştım kendimce.

Ama bugün Nadal'ı tedirgin edecek bir eksiği yoktu. Yine geçen yılki Nadal kadar değil oyunu ancak Federer'i şöyle bir silkeleyip kenara fırlatacak kadar iyi. Bunu yarı finalde gördük.


Miami, Indian Wells'e nazaran daha yavaş yani Nadal'a daha uygun bir zemine sahip. Nadal bugün kısa düşen backhandleri yerine birçok topu forehandine alma fırsatı yakaladı. İyi hareket etti kortta. Yine de Djokovic'in inanılmaz boyutlara ulaşan kararlılığını geçemedi. Maça 5-1 ile başlayarak başka bir rakibini psikolojik olarak çökertebilirdi. Ve şunu söyleyeyim çok eski değil bir sene önceki Novak 5-1 geriye düştüğü bir seti çevirmek için uğraşmazdı karşıdaki kim olursa olsun. Bugün Nadal'a karşı 5-4'e getirdi seti. O momentumla ikinci sete 3-0 ile başladı.

Hele o son setteki sinir harbi! İki yavaş servis atan tenisçi (hız olarak değil, süre olarak). Bu yüzden bile bekleme süresinin arttığı, seyredenleri bile geren maç... Karşılıklı beş mini-break ile başlayan son oyun... Ve normalde psikolojik olarak göçmesi gereken Nole'nin 6-2'yi yakalayabilmesi.


Bir Djokovic'ci olarak onda böyle bir potansiyel olduğunu bilmiyordum. Hayatta bekleyemezdim ondan böyle bir performans. Asıl mücadele şimdi başlıyor. Artık Nadal'ın Krallığı'nda oynanacak tüm maçlar. Ve eğer Djokovic burada da ona kafa tutmayı başarırsa Wimbledon'a yeni bir 1 numara ile girebiliriz. Ayrıca toprakta del Potro faktörünü de unutmayalım.

Read more...
yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP