26 Eylül 2011 Pazartesi

tokyo: hedef istanbul


Deprem ve tsunami felaketinin yarattığı radyoaktif sızıntı ve tehlikeden sonra tenisçiler ilk kez Japonya'ya ayak bastı. Kim Clijsters'ın çok uzun zaman önce gitmeyeceğini açıkladığı turnuvada üst düzey kadın tenisçiler İstanbul'a alınacak bilet için kilit noktalardan birinde şampiyonluk kovalayacaklar.

Şu an İstanbul için Wozniacki ve Sharapova dışında yerini garantileyen yok. Azarenka, Zvonareva, Stosur, Bartoli, Jankovic, Kvitova gibi isimler puan almak için mücadele edecek.

Son şampiyon Wozniacki ilk maçını Marino ya da Jarka ile oynayacak. İki tenisçi de gününde olursa Caro'yu zorlar. İki nolu seribaşı Masha'nın rakibi Tanasugarn teyze.

İstanbul'daki yerini garantilemek için korta çıkacak tenisçiler arasında Kvitova'nın yolu en zorlusu gibi gözüküyor. Azarenka çok daha rahat.

Turnuvada dün sabah oynanan maçlarda ilk elenen seribaşı Flavia Pennetta oldu. Kaia Kanepi'ye mağlup oldu. Laura Robson ilk turda Dulgheru'yu devirdi. İkinci turda Ana ile oynayabilir bugün Ana kazandıysa.

Bu da maskot:


Read more...

21 Eylül 2011 Çarşamba

geçen hafta neler oldu


Amerika Açık beni öyle bir tüketmiş ki bir haftadır yazı namına bir şey yok. Tenis takip etmedim desem yeridir. Bu bir haftada neler olmuş bir toparlayalım.

Kadınlarda iki turnuva vardı. Birisi Quebec'te diğeri ise Taşkent'te. Özbekistan'daki turnuvayı 1 numaralı seribaşı Ksenia Pervak kazandı. Kariyerindeki ilk şampiyonluğu oldu bu Rus raketin. Finalde Eva Birnerova'yı mağlup etti. Urszula Rad. da burada ilk WTA yarı finalini gördü. Ayrıca tam emin olamamakla ve aramaya üşenmekle beraber Sharapova'nın bir yaklaşığı Sabine Sharipova ilk WTA ana tablo maçını kazanmış olabilir kendi evinde.

Quebec City'de de Marina Erakovic az kalsın kariyerinin ilk zaferine ulaşıyordu ancak Barbora reis dur dedi. Yeni Zelandalı Erakovic final yolunda 1 numaralı seribaşı Hantuchova ve 3 numaralı seribaşı Paszek'i mağlup etti. Dört nolu seribaşı ev sahibi Rebecca Marino ise ilk turda vatandaşı Stephanie Dubois'yı bir sonraki turda da Alexandra Wozniack'ı yendi fakat çeyrek finalde Michaella Krajicek'e mağlup oldu. Kanadalılar iyi parçalamadı kızı orada.

Erkeklerde Davis Cup yarı finalleri heyecanı vardı. Son şampiyon Sırbistan ile Arjantin, son finalist Fransa ile de İspanya karşılaştı. Pazartesi günü Amerika Açık'ta yorucu final oynayan ikiliden Rafa Nadal -yani hem fiziksel hem de zihinsel olarak yorgun olanı- cuma ve pazar günü korttaydı. Gasquet ve Tsonga karşısında iki maçta toplam 10 oyun vererek çohacayip bir iş yaptı toprak zeminde, İspanya'da. İspanya geçen sene 5-0 ile mağlup olduğu Fransa'yı geçerek finalist oldu. Çiftler maçında ise rezillerdi.

ABD Açık finalinin zihinsel olarak havalarda uçanı ancak fiziksel olarak bitiği Djokovic ise cuma günü oynamadı. Yaptığı açıklamada sırtındaki sakatlığın ABD Açık'ın başından beri süregeldiğini söyledi. Bu arada Sırbistan 2-0 geriye düşmüştü bile. Cumartesi günkü çiftler maçını Sırplar kazanıp bir umut ışığı yakalayınca, kendini halk kahramanı sanan Djokovic sakat sakat oynama kararı aldı. Troicki'nin yerine korta çıktı Del Potro karşısında ve ikinci sette maçtan çekildi. Sonra ağlamalar, zırlamalar.

Troicki çıksaydı bence şansı daha fazlaydı. En azından sağlamdı ve kendi seyircisi önünde del Potro'yu yenebilirdi. Sağlam Djokovic de yenerdi ama işte sağlam değildi ki. Gerzek adam ucuz kahramanlık peşinde koştu, iyice batırdı.

Neticede finalin adı İspanya-Arjantin oldu. Djokovic 4 hafta yok.

Murray ve Nadal takvimin çok sıkışık olduğundan dem vururken, Federer ve Wawrinka İsviçre'yi tekrar World Group'a taşıdı. Wawrinka bir yıldır çalıştığı Lundgren'den ayrıldı. Pusiketliğinin faturasını ona kesmiş olacak. Sırbistan Davis Cup kaptanı Obradovic Amerika Açık'a yüklendi. ABD Davis Cup'ta son yıllarda başarısız o yüzden çatı yapmıyor kortların üstüneye getirdi konuyu. Bunlar hep Ameriganın oyunu zaten.


Read more...

14 Eylül 2011 Çarşamba

star wars 7: what! the! fucckk!






Çok, çok eskiden
Uzak bir galakside...

Kim derdi ki George Lucas stüdyosuna geri dönecek ve milyonları peşinden sürükleyen Star Wars için son bir film daha çekecek. İyi ve kötü üzerine, güç ve elde edilen o gücün yanlış ellerde ne kadar tehlikeli bir silah olabileceği konusu üzerine temellendirilmiş bir eserin bu yedinci ve son bölümünde bu sefer iyi veya kötü taraf yoktu. Bu sefer o gücün nasıl katlanarak çoğaldığı, rekabetin her zaman ilerlemeye yol açacağı anlatıldı. Tek gösterimlik bu şaheseri kaçıranların hayatında her daim bir parça eksik kalacak.

Işın kılıçlarının yerini raketlerin, mind tricklerin yerini "vamos" ve "ajde"lerin aldığı; bir anda yanınızdan geçen tie-fighter'ların küçük tüylü sarı toplarla yer değiştiği bir dünyada, şu fizik sınırları içinde gerçekleşmesine imkan veremeyeceğiniz doğaüstülükte ve insan sınırlarının zorlandığı seviyede bir mücadelenin yaşandığı o muhteşem gece geride kaldı.

Beni bilgisayar desteği ile yapılmadığına inandıramayacağınız o Shaolin Soccer'vari ralliler esnasında ruhunu teslim eden insanların öteki tarafa yüzlerinde huzur dolu bir gülümseme ile gittikleri ve cennette yerlerinin hazır olduğu konusundaki söylentilere cevap veren ilahiyat profesörleri, daha önce hiçbir konuda anlaşamamış olmalarına aldırmayıp fikir birliğine vardı: "Mümkündür, olasıdır."

Novak Djokovic ve Rafael Nadal. Drama dozu tadında bırakılmış nefis bir tenis ziyafeti sundular bize. Tenisi sevmeyenlerin ya da yakından takip etmeyenlerin de anlayabilmesi açısından şöyle bir örnek verebilirim ki bu maç biz tenisseverlere, ergenlik döneminde gece yarısından sonra açtığımız Show TV'deki kırmızı nokta kadar, belki de daha fazla heyecan, mutluluk ve zevk verdi. Bu maç Emmanuelle'in uzay gemisinde sevişebilmesi fikrini Inceptionvari şekilde kafalara enjekte eden yaratıcılığın bile bir noktada "Oha lan oha" tepkisi vereceği güzellikler ile doluydu. 2011 Amerika Açık tek erkekler finali tam anlamıyla tenis pornosuydu.

Tek bir sporcunun bir müsabakada bu kadar iyi performans gösterdiği görülmemiş şey değil. Etkileşimli sporlarda bir müsabaka içerisinde tek taraflı dominasyon neticesinde oluşan şeye rakip için hezimet diyoruz. Ancak filenin karşısındaki rakip de kendini aşmaya başlarsa, diğer tenisçi bu mükemmel performansını da katlamak zorunda kalıyor. İşte bunun sonucunda çıkan şeye de epik maç diyoruz. 12 Eylül 2011 gecesi yaşadığımız bu olay, iki tenisçinin de kariyerinin en uç noktasına çıkması, aynı hizaya gelen gezegenler gibi binlerce yılda bir görülebilecek bir doğa olayı aslında.

Pazartesi gecesi bir sprinter 100 metreyi 9 saniyede koştu. Bir atlet sırıkla 7 metreyi geçti. Dünya Kupası finalinde bir takım son dakikaya 3-0 geride girdiği maçı 4-3 kazandı. Dört gol de rövaşata ile atıldı. Pink Floyd tekrar konser vermek için buluştu. Richard ve Syd de oradaydı. O gece insan ırkının, doğa ve fizik yasalarının sınırları zorlandı. Ne mutlu ki bu çağda yaşıyoruz, ne mutlu ki dünyanın en iyi üç tenisçisini aynı dönem içinde canlı olarak izleyebiliyoruz. Ne mutlu tenisseverim diyene!

Read more...

12 Eylül 2011 Pazartesi

serena'ya men çıkabilir


Maç içerisinde hepimizin de gördüğü o "Kemeeeeeeen" (Serena'ca Come On) olayı Serena'nın çirkin yüzü desem değil, aptal yüzü desem değil, şımarık yüzünü ortaya çıkarttı. Hindrance denilen bir kural var, oyunun gidişatını etkileyecek herhangi bir durumda oyunu durduruyor ve duruma göre oyun tekrarı ya da puan cezası veriyor.

Serena daha top iki kez yere değmeden ya da rakibine gelmeden diyeyim bağırarak rakibinin konsantrasyonunu bozdu. (Kendisi yaptığı vuruşu bir winner sanıyor ama Stosur o topa dokunmayı başarmıştı. Siz yine de uyandırmayın yazık). Bu, bir WTA turnuvasında olsa oyun tekrarı olacak. Ama Grand Slamler ITF'e bağlı ve ITF'te kural der ki:

"Eğer bir oyuncunun dikkati rakibinin kasıtlı bir hareketi ile dağılırsa, oyuncu puanı kazanır.

Eğer bu dikkat dağılması kasıtlı olmayan bir hareket veya oyuncular dışında bir etmenden gerçekleşirse puan tekrarlanır"

Serena bunu bilmeyerek (bilmediğini iddia ederek) hakem Eva Asderaki'ye itiraz etti. Tamam oyunun gerginliği ile itiraz etti. Fakat sonra bir oyun oynandıktan sonra sandalye arasında hâlâ devam ettirdi tartışmayı. Eva'ya 2009 Amerika Açık yarı finalinin hakemi  Engzell ile karıştırarak bir şeyler söyledi. (Her gördüğü sarışını dedesi sanıyor. Kendisini First Lady Obama ile karıştırsak, "zenciyiz diye bizi karıştırıyorlar" deyip ağlar).

Gördüğüm kadarıyla maçtan sonra hakemin elini sıkmadı Serena. Ve basın toplantısında özür dilemedi yaptıklarından dolayı. Ve dahası maçtan sonra koridorda yanından geçen Eva Asderaki'ye ona bakmamasını söylemiş ve "Ezik" ve "Özünde çirkin" demiş. Bu son dediğim söylenti, Tennis.com'da mikrofonlar onu böyle derken yakaladı diyor. Duymadan bir şey diyemem şimdilik.

Şimdi turnuva yetkilileri olayları inceliyor.

2009'daki olaylar nedeniyle gözetimde olan ve gözetimi bu turnuvada biten Serena'ya gözetimdeyken böyle bir olay yarattığı için men cezası gelebilir.

Read more...

grand sam


Son bir senede başına gelenlerden sonra çıkıp iki ayda Grand Slam'de dünya 1 numarasını yenerek final oynamak saçmalık. Öncelikle bunu belirteyim. Bunu kariyerinde ikinci kez yaptı Serena. Bu geri dönüş, finali kazanamasa da kanımca Clijsters'ınkinden daha büyük. Zira Clijsters iki sene tenis oynamamış olabilir ama sakatlıktan veya ölümcül bir hastalıktan dönmedi. Kafasında dönmeye hazırdı ve düzenli antrenman yapmaya aylar öncesinden başladı.

Serena'nın durumu ise farklı. İki ameliyat geçirdi, iç kanamaya bağlı emboli geçirdi. Zihinsel olarak yıprandı. Fiziksel olarak zayıfladı. Ne zaman geri döneceğini bilemiyordu. (Zihinsel olarak yıprandı dedim ama kokteylden kokteyle, Oscar'dan baloya koşmasını da biliyordu) Neyse netiecede döndü ve yaklaşık olarak herkesi yenerek final oynadı. Kaybetti. Kaybetmeyi bilmeden kaybetti. Halbuki zamanında Belçikalılar'ın ona kaybetmeyi öğretmiş olması gerekirdi.

Şımarık insan her yerde ve her zaman şımarık oluyor onu anlatırım bir sonraki postta. Şimdi Stosur'u tebrik etmek istiyorum önce.

Zamanında oynadığı finallerin çok büyük bir çoğunluğunda yenilmesi üzerine ismiyle de uyumlu olduğundan Karavana Sam (Yosamite Sam diye bir çizgi karakter vardı onun Türkçe adı bu) diye başlık atmıştım bir postta kendisine. Avustralyalı 2010'daki RG finalindeki halinde çok uzaktaydı bugün. Ondan beklemediğim derecede konsantreydi ve ne istediğini biliyordu. Bu isteği için ne yapması gerektiğini de.

Servisleri çalıştı, return oyunu muazzamdı (bunda Serena'nın servislerinde bir türlü ritim bulamamasının etkisi büyük). Etkili servis, forehand ve file oyunu ona maç içerisinde özgüven de verdi. 2009'a kadar çiftlerde daha iyi olan ve teklerde sadece bir Grand Slam'de dördüncü tur görebilen Stosur iki yıl içinde zafere ulaştı.

Stosur'un 2007'de geçirdiği Lyme Hastalığı şimdiki çıktısına baktığımızda "iyi ki de olmuş" denilebilecek kötülükler arasındaki yerini alabilir aslında. Kariyerinin her an sonlanabileceğinin farkına varan Avustralyalı teklere yöneldi ve yavaş ama emin adımlarla kupa yolunu çıktı.

Read more...

5 Eylül 2011 Pazartesi

video: epik

Amerika Açık 2011 Dördüncü tur Maria Kirilenko Samantha Stosur İkinci set Tie-break Epik! İngilizcesini bulur bulmaz değiştireceğim. Üzgünüm.

Read more...

video: salndalyeden kaydfım krampken

Başlığın bilerek hatalı olduğunu bildiğinizi umuyorum

Read more...
yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP