wimbledon'ın ardından - çağ değişiyor
Haydi kabul edelim. 2010 Wimbledon deyince aklımıza ilk olarak şampiyonları gelmeyecek. Federer'in erken elenişi, Justine Henin'in istediğini alamayışı, Tomas Berdych ve Vera Zvonareva'nın sürpriz finalleri gelmeyecek. Wimbledon 2010 deyince zihinlerde belirecek ilk kelimeler, Isner, Mahut, 70-68, 11 saat, üç gün, rekor kırmak; ilk imgeler ise kollarını kımıldatamayacak hale gelmiş tenisçiler, dolup taşan 18 numaralı kort ve destansı müsabakadan kareler olacak.
Henüz bir ilk tur maçında bu denli çekişmenin yaşanması, belki de ancak J.R.R. Tolkien'in kaleminden okuyabileceğimiz fantastiklikteki olayların gerçekleşmesi, turnuvanın farklı olacağının kanıtı gibiydi. Isner ile Mahut üç günde toplam 11 saat kortta kaldılar ve sanki insan ırkının fiziksel limitlerini test eden bir deneyin ortasındaydılar. Maçın galibi ve ace rekortmeni 2.06'lık Isner bir gün sonra ikinci tur maçına çıktığında müsabakayı tek bir ace bile atamadan üç setlik bir mağlubiyetle bitirdi ama dediğimiz gibi adı turnuva şampiyonundan daha fazla anıldı. Anılacak da!
Londra çiminin efendisi Roger Federer sallantılı başladığı şampiyonada ilk turda Alejandro Falla karşısında setlerde 2-0 geriye düştüğü müsabakayı çevirmeyi başardı. Fakat daha ilk turda turnuvaya pamuk ipliği ile bağlanmış bir görüntü çizmesi mırıldanmalara yol açmıştı bile. İkinci turda elemelerden gelen bir Sırp'a set verdi. Özellikle Wimbledon'da alışık olmadığımız manzaraydı bu. Sonraki iki turu rahat geçen İsviçreli'nin pamuk ipliği, Berdych karşısında dayanamayarak koptu. 2003'ten bu yana finalin bir kesesini dolduran Federer, bu kez teraziye uzaktan bakmakla yetindi.
Herkes Federer her yenildiğinde teniste artık bir çağın kapandığından bahsediyor. Sporda çağlar yenilgi ve galibiyetler ile kapanıp açılmaz. Spor tarihe benzemez, spor biyolojiye benzer. Tenisteki değişim bir çocuğun büyümesi gibi hatta evrim gibi gerçekleşir. Her gün aynaya bakarsanız yüzünüzdeki değişimi fark edemezsiniz. Yavaş yavaş değişir insan. Tenis de öyle. 2000'ler dün gibi ama 2000'lerin başındaki tenisle şimdiki oyun arasında bile fark var. Artık fiziksel güç çok ama çok ön planda. Topları daha iyi tokatlayan, daha düz vuruşlar çıkartan tenisçiler, uzun boylu ve bomba atar gibi servis kullananların devri. Ve Federer yenilince çağ değişmiyor, çağ değiştiği için Federer yeniliyor.
Rafael Nadal çeyrek finale kadar bir iki maçında topalladı. Mücadelenin asıl kızıştığı dördüncü tur sonraki bölümde ise eli bile titremedi. Önce bombacılardan Robin Söderling'i ilk seti kaybettiği karşılaşmada geçti, ardından ev sahibi raket Andy Murray karşısında müthiş oynayarak finale çıktı. Burada sert vuruşları seven ve iyi servis kullanan Berdych ile karşılaştı ve kritik anlardaki soğukkanlılığı ile kariyerindeki ikinci Roland Garros-Wimbledon dublesini yaptı.
Kadınlarda ise Serena Williams ve diğerleri vardı neredeyse. Bir maçta etkili servis atabilirsiniz, üst üste iki-üç maçta da yapabilirsiniz bunu. Ama yedi müsabakada da mükemmel servis performansı ile oynamak kategori dışı bir şey. Set vermeden şampiyon olan Amerikalı raket, 1 numaradaki yerini muhafaza ediyor. Bütün favorilerin döküldüğü turnuvada son dörde kalan isimler hiç de alışıldık değildi. Bulgar Tsvetana Pironkova iki senedir beklenen patlamasını Venus Williams'ı çeyrek finalde devirerek yaparken, kimse Petra Kvitova ile Vera Zvonareva'yı da kesinlikle yarı finalde beklenmiyordu.
Zvonareva her zaman zihinsel çöküşleri ile bildiğimiz, aklımızdaki fotoğrafı havlusunun altında ağlayan bir kadın görüntüsü olan raketti. Bu turnuvada kendini çok iyi tuttu, sinirlerine hakim oldu ve finale kadar yükseldi. Finalde de müsabakanın sonuna kadar çöküşü yaşamadı. Ancak aynı akşam çiftler finalinde ilk seti kaybedince, gözlerinden yaşlar boşaldı.
Marsel İlhan da ana tabloya çıkmayı başardı ve yine ilk turu bu sefer 2-0 geriden gelerek kazandı. Tarihte Wimbledon'da oynamış ilk Türk olan 23 yaşındaki raket için şimdiki hedef geçen yıl ikinci tur oynadığı Amerika Açık'ta daha ileriye gidebilmek. Tenisin ustaları deseniz onlar şimdiden raketlerini Flushing Meadows için biliyolar...
3 yorum:
Yazının başındaki Ertuğrul Özkök tandansına değinmezsem olmaz... Değindim.
Federer'in dönemi kapanıyor iddiasında bulunamam hala US Open'ın favorilerinden fakat döneminin de sonuna yaklaştığımızı düşünüyorum. Geçen sene US Open'da kaybettiğinde hatta 2008'de Roland Garros ve Wimbledon finallerinin ardından insanların aklına sona yaklaştık mı soruları düşmeye başlamıştı. Federer iki defa bizi yanılttı tekrar yanıltabilir ama Federer çağının kapanacağına dair sinyaller tabii ki geliyor.
"Federer yenilince çağ değişmiyor, çağ değiştiği için Federer yeniliyor." demişsin doğrudur ama bu cümle tek başına yeterli değil bence. Federer daha önce yükselen yeni stilin oyuncularını yendi. Federer gençken de bu stilin benzeri oyuncular vardı bu kadar komple değillerdi belki ama Federer çıkışta olduğu dönemde benzer tarzda oynayanları yendi.
Federer'in kaybetmeye başlamasında yaşının, motivasyonunun etkileri de var bence.
Bu arada ben futbol diziliş ve anlayışlarında da tenisçi stillerinin de belli bir döngüde olduğunu düşünüyorum.
Podcast olsa konuşulur bunlar hep :)
Podcast!
Gayet mantıklı bir bakış açısı bence.
Yorum Gönder