13 Ekim 2010 Çarşamba

bir türk sistemi yaratılabilecek mi

Bugün güzel bir gündü. Sabah kaltımı Türkiye Tenis Federasyonu sponsorluğunda Boğaz manzarası eşliğinde yaptım. Hava güneşli olsaydı çok daha güzel olacaktı ama elindekiyle yetinmeyi bileceksin. TTF'de görevli olan uzun süredir görmediğim arkadaşlarla da hasret gidermiş oldum.

Asıl konu, Lluis Bruguera'nın Türk tenisini şaha kaldırmak adına İspanyalar'dan gelip bize yardım edecek olması. Dünya tenisinin ilk 30'unda bir elin parmaklarından fazla İspanyol varsa, bunda Bruguera'nın da katkısı var demektir. Oğlu Sergi'yi iki kez Roland Garros şampiyonu yapan deneyimli antrenör İspanya'da değişik görevlerde bulundu. Bunları kendi ağzından da yazacağım biraz sonra.

Bir yıl içinde sadece altı hafta Türkiye'de bulunacak olması kötü. Ama görevlendireceği antrenörler 18 hafta burada olacaklar ve buradan gitmek isteyen antrenör ve oyuncular yılın 30 haftası istedikleri zaman İspanya'da çalışabilecekler.

İlk önce başkan Ayda Uluç konuştu ve 3-4 aydır Lluis Bruguera ile temas halinde olduklarını, Bruguera'nın İzmir'deki alt yaş gruplarını ziyarete geldiğini ve durumu yerinde incelediğini söyledi. İspanyol'a teşekkür ettikten sonra sözü ona bıraktı.

Bruguera beklediğimden uzun konuştu. Gördüğüm kadarıyla egosu olmayan bir adam. Başarılarını sayıyor ama bunları böbürlenmek için söylemiyor. Hala ilk günkü heyecanını koruduğunu anlatmak için hatırlatıyor bize neler başardığını. Tonton amca misali yanaklarını sıkıp sevesiniz gelir.

Neyse, Türkiye'de olmanın kendisi için bir onur olduğunu söyleyerek başladı konuşmasına. Başkanın şahsen gidip kendisini ikna ettiğini söyledi. Geçmişte birçok teklif almasına rağmen kendi ülkesi dışında hiç çalışmadığını, Türkiye'nin ilk deneyimi olduğunu söyledi. Burayı kabul etmesindeki temel iki nedeni ise motivasyon ve hayal gücü olarak tanımladı.

Rekabeti ve mücadeleyi hayatı boyunca sevdiğini söyleyen Bruguera burada bir şeyler başarmanın da büyük mücadele gerektirdiğini ve bu konuda ciddi hayallerinin olduğunu anlattı. "Antrenörlüğe 26 yaşında başladım, şimdi 62 yaşındayım ve tekrar, sıfırdan başlamak istiyorum" dedi.

Değişik alanlarda başarı kazanmanın kişiye deneyim de kazandırdığını, bu yüzden çok önemli olduğunu belirtti ve şunları söyledi: "Ben Davis Cup oyuncusuydum, daha sonra kaptanlığını yaptım. Özel koçluk yapan ilk antrenörlerden biriyim. İspanya ve Katalan Tenis Federasyonları'nda yöneticilik yaptım. Hepsinden bir şeyler öğrendim. Bunlar genel hatlar ama burada sıfırdan başlamak istiyorum. Yardım etmek ve bir takım, bir sistem oluşturmak için Türkiye'ye geldim."

Bruguera'nın temelde iki hedefi var:
1. Tabanı genişletmek ve daha çok kişiyi tenis oynar hale getirmek.
Bunun için okullarda tenis teşvik edilecek. Ama bu yetmez. Çünkü İspanya'da bir yılda bu şekilde binlerce oyuncu bulduklarını ama sonucun koca bir sıfır olduğunu anlattı. Önemli olan bu bulunan çocuklar ile kulüplerin ve federasyonun arasında bağlantıyı kurmak. Bu sağlandığı zaman çarklar dönmeye başlayacak.

2. Daha iyi oyuncular yetiştirmek.
Yani "top" oyuncular. İspanya her sene ilk 100'e 2-3 oyuncu sokuyor. Türkiye'de de hedef bu olacak. Daha fazla üst düzey oyuncu. Marsel'in yanına 2-3 oyuncu daha. Bir sonraki yıl, 2-3 tane daha. Böylece bunun bir tesadüf olmadığı kanıtlanacak. Bir ülkeden bir oyuncu çıkar ve herkesi silip süpürür (bkz. Federer). Ama bu İsviçre'deki tenis sisteminin başarısı değildir. Zira onlar Wawrinka dışında başka birini sokamadılar. Wawrinka da Federer kadar baskın biri değil. Amaç İspanya gibi olabilmek.

Tabii ki İspanyol sistemini olduğu gibi entegre etmeyecek Bruguera. "Ben bir Türk sistemi yaratmak istiyorum" diyor. Farklı ülkelerin, farklı insanların farklı karakteristikleri vardır. Bunlara göre bir sistem yaratacak İspanyol antrenör. Türk insanının çalışmayı ve mücadeleyi sevdiğini söylüyor. (Bu koca bir yalan)

Çocukların hayatına dahil olmanın gerekliliğini anlattı Bruguera. Onların hayatlarında neler olup bittiğini, ailesinde neler olup bittiğini, arkadaşlarıyla arasını, sevgilileriyle arasını, derslerini antrenörün bilmesi gerektiğini söyledi. Çünkü insan duyguları olan bir varlıktır. Antrenörün, oyuncusunun duygularını da anlaması gerektiğini anlattı.

Oyunculara özgüven aşılamak gerektiğini belirtti. Korta çıkıp "Evet ben iyi bir oyuncuyum ve rakibimi yenebilirim" diyecek tenisçiler yetiştirebilmek amaç Ve şu sözü güzeldi: "Ben bugüne kadar bir dükkan görmedim ki, gidip özgüven satın alabilesiniz. Özgüven inşa edilir." Özellikle Türkiye'de çocukların beşinci sınıf insan muamelesi gördüğü, "Sen çocuksun anlamazsın, sus bakayım" denildiğini bir ülkede, çocukların büyürken kendi kişiliklerini oluşturmasına yardım etmek gerek.

Bunun için tabii ki sadece oyuncuları çalıştırmak yetmiyor. Üst düzey antrenörler yetiştirmek gerekiyor. Bunun için de plan hazır. Antrenörlerin her vuruşunun bir videosu alınacak. Bu database'de saklanacak. Bu video üzerinden hatalar gösterilecek. Sonra her hafta, her ay aynı videolar alınacak ve karşılaştırılacak. Böylece gelişim gözlenmiş olacak.

Bunun için workshoplar düzenlenecek. Oyuncularla kamplar yapılacak.

Bruguera bir yılı opsiyonlu iki yıllık sözleşme imzaladı. Süre çok kısa. Bir çıktı almaya yetecek bir süre değil. Ama eğer antrenörlerde bu iki yıl içinde bir ilerleme kaydedilirse tekrar masaya oturmamak için bir neden yok.

Bir de lazerli tükenmez kalemim oldu lan. Oraya buraya tutup insanları rahatsız etmek için birebir (Yazıyı ciddi biçimde bitireceğimi düşünmediniz umarım)...

4 yorum:

sekoser 13 Ekim 2010 10:45  

Geçen yaz başında İzmir'de milli takım seçmeleri vardı. Bu amca da ordaydı. Yanımda oturuyordu tribünde.Sordum ben de naber nasılsın falan diye. Hiç haberim yoktu kim olduğundan. Yabancı ya, hemen muhabbet edeyim, ingilizcemi practice edeyim moduna girmiştim. Yazında belirttiğin gibi bir adam aynen. Adım Lluis Bruguera diyince yüzüm ne hal aldıysa artık adam gülümsemişti bana komikçe:)Oğlunu İstanbul Legends'da izledim, keşke Paris'de izleyebilseydim dediğimi hatırlıyorum hatta. Çok tatlı adam.

Bu adamdan umutlu olabiliriz. Orda kortta kaçtane genç oynadıysa hepsiyle teker teker ilgilendi, hatta vuruş falan gösterdi.



Ülkede tenis kortları basket sahaları kadar sıradanlaşırsa...

ezgi e. 13 Ekim 2010 14:15  

Güzel adımlar bunlar. Adam laf olsun diye gelmemiş buraya belli ki.. Söylediklerini okurken bile umutlandım; özellikle özgüvenle ilgili cümlesi şahane.

Türk tenisçilerin İspanya'da çalışma fırsatı bulabilecek olması da çok güzel. Kısa vadede olmasa da uzun vadede önemli katkıları olacaktır Türk tenisine. Tabi 2 yıl çok kısa bir süre, sözleşmesi uzatılır umarım.

keremsevil 14 Ekim 2010 17:23  

Türkiye adına güzel bir aksiyon ancak sadece Bruguera gibi bir ismi afişe etmekle gerçekleşmesi uzak.TTF topluma açık mesaj vermeli."Tenis oynamak mı istiyorsun?"
gel diyebilmeli.

yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP