1 Eylül 2011 Perşembe

gün sonu: amerika açık 2011 - gün 3


(Foto koyamadım zira daylife çalışmıyordu, odun gibi yazı oldu sadece kusura bakmayın)

Tenisçiler kas ve kemik sakatlıklarından yeterince çekmiyorlarmış gibi virütik rahatsızlıklar da kariyerlerini taciz ediyor. Bunlardan en çok bilineni mononükleoz tabii ki. Federer'i etkileyen, Ancic'in kariyerini bitiren illet. Lyme vardı bir de. Avustralya'ya özgü. Sam Stosur'un şimdiki noktaya çok daha geç gelmesine neden olan. Bunların dışında adını daha önce hiç duymadığımız hastalıklar ve "blablabla disease"ler, "blablabla syndrome"lar...

Kuralar çekildiğinde İrlandalı Sorensen hazırlıklarını dünya altı numarasına göre yaptı. Bugün kortun ilk maçında karşısında Söderling'i bekliyordu ancak bulduğu kişi elemelerde elenen da Silva'ydı. Söderling maçtan bir gece önce mide ve baş ağrısı nedeniyle uyuyamamış. Sabah doktora gitmişler. Yakın zamanda geçirdiği bademcik iltihabının neden olduğu bir sorunmuş. Doktor oynamasının daha köüt sonuçlar doğurabileceğini söylemiş. İsveçli de son dakikaya kadar bekleyeyim ki heyecan olsun demiş. Bence herkes bademcikleri aldırsın. Ben 5 yaşında aldırdım. Çok da güzel, rahatım. Herkese tavsiye ediyorum. Anlamsız organlar zaten. Di mi, haksız mıyım, sen de bir şey de, niye konuşmuyorsun, susamıyorum ben nolcak....

Da Silva bir de sen plajdan gelen Danimarka gibi ilk sette yardır 5-0'a. Oradan git setlerde 2-1 öne geç, rakibin maçtan çekilsin tur atla. Hayat küçük sürprizlerle dolu değil mi azizim.

Günün en merakla beklediğim maçı. Lisicki için gerçek bir test olacaktı. Bu turnuvada nereye kadar gidebileceğini görebileceğimiz ilk büyük test olacaktı. Venus Williams turnuvadan çekilmeseydi. Onun da hastalığı adını ilk kez duyduğum bir sendrom. Sjögren Sendromu. Olay bağışıklık sisteminde geçiyor. İnsanın enerjisini emen, yorgun hissettiren ve eklem ağrılarına neden olan bir hastalık. Mononükleoz'a benzer belirtileri var. Google'da aratırsanız bulursunuz detayları burayı bilimsel makaleye çevirmeyelim şimdi.

Venus Avustralya'dan bu yana dört turnuva oynadı sadece. Önce karın kaslarını sakatladı sonra işte "gizemli" virüs vurdu.

Kadınlarda bugün dikkat çekici sonuçlar vardı. Elenen seribaşılar, zorlanan favoriler vardı. ABD'li raketler ön plandaydı. Madison Keys'ten başlamak istiyorum. Kaybetmesine rağmen en dikkat çekici tenisi oynayanlardan biri. İlk turda deneyimli vatandaşı Jill Craybas'ı yendi. Bugün 27 nolu seribaşı Lucie the Exorcist ile karşılaştı ve ilk sette 5-0 öne geçti. Ve neredeyse bagel'i yediriyordu. İki set puanından yararlanamadı. Kendi servisini falan da kaptırdı ondan sonra ama ilk seti almayı başardı.

İkinci setin başında da servis kıran Madison bir anda tribünleri ayağa kaldırdı. Ama sonrasında onu kritik puanlarda oynama başarısızlığı ya da daha doğru deyimle deneyimsizliği durdurdu (son beş kelime + bağlaç d ile başlıyor). Safarova yavaş yavaş maça ortak oldu ve kazandı. Madison daha 16 yaşında. Henüz üçüncü pro turnuvasında, hem de bir Grand Slam arenasında bunu başarması harika.

Kazanan genç Amerikalı Christina McHale'di. İsmini duyunca üniversite yıllarımı aklıma geitiyor McCabe-Thiele metodu nedeniyle. Neyse, Cincinnati'de dünya 1 numarasını yenen McHale kariyerinin ikinci top 10 galibiyetini Marion Bartoli'yi yenerek aldı. Bartoli ki Roland Garros ve Wimbledon'da iyi işler yapmış birisi. Çok sakin kalmayı başardı McHale ve her topa yetişti. Mental olarak diğerlerinden farkı belli oluyor ilk bakışta. Diğer gençler demiyorum bakın diğer bütün kadın tenisçilerden. Maçı kazanınca da çıldırmadı sakin sakin geldi Bartoli'nin elini sıktı büyük bir gülümseme ile yerine oturdu. Evinde, New Jersey'de kalıyormuş bir de. Otelde değil. Ne güzel.

Sonraaaa Dominika Cibulkova. Ekvador asıllı ABD'li Irina Falconi'ye yenildi o da. Hem de ilk set aldığı maçta. Şey ilginç, Falconi'nin ismi Cibulkova kadar duyulmuş değil ya, galibiyette "genç tensiçi bravo gelsin arkadan yensin seribaşılar" deniyor, destekleniyor. Ama filenin diğer tarafında Domi 89'lu. Bir yaş var aralarında sadece. Erken patlama yapmanın ters etkisi de bu oluyor. Domi Falconi'den küçükken Fransa Açık'ta yarı final oynadı, geçen yıl burada çeyrek final oynadı. Hiç.

Şimdi önümüzdeki 1-2 hafta Amerikan medyasının bu tensiçileri nasıl gazladığını göreceğiz. Sonra ABD dışında yenilmeye başlayacaklar büyük ihtimalle. Oudin'e dönüşecekler. Medyanın ağzını büzebilsek ne güzel olurdu.

Günün sondan bir önceki maçında Agnieszka, Kerber'e yenildi. Bunda Eurosport Türkiye ekibinin katkısı yadsınamaz.

Erkekler var daha. Aslında uzun uzun anlatılacak bir şey yok. Almagro elendi Benneteau'ya. Delpo ve Murray kazandı. Murray biraz saçmaladı ilk sette ama toparladı. Isner-Baghdatis maçı çok zevkliydi. Keza Roddcik-Russell. Bizim aklımız Marsel'de. Bu gece, o gece.


0 yorum:

yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP