29 Haziran 2010 Salı

wimbledon 2010 - kadınlar çeyrek final sonrası

Kadınlar tenisindeki çeşitliliğe sevinelim mi? Yoksa bunu çeşitlilik değil de başıboşluk olarak nitelendirmek mi gerekir? Her turnuvada son sekizdeki isimler değişmeseydi o zaman da ne sıkıcı demeyecek miydik? Bunun dozunu iyi ayarlamak lazım. Francesca Schiavone ve Sam Stosur'un Fransa Açık'ta final oynamışken burada daha ilk maçlarında yenilmesi neden bu kadar kötü karşılandı.(Schiavone'yi yenenin burada yarı finale yükseldiğini hatırlatalım) İki zemin karakteristik olarak birbirinden zıt. Sam Stosur belki biraz daha başarılı olabilirdi evet. Bu durumu başıboşluk olarak adlandırmamak gerek. Güç tenisi daha önemli hale geldiğinden beri, o değişim başladığından beri belliydi böyle olacağı. Artık daha fit olan, daha fazla koşan kazanacak. Tekniğin önemi azalacak şüphesiz. Artık "favori olmayanlar" kendilerine daha fazla güvenerek çıkıyorlar korta. Karşılarında kim olursa olsun.

Sürpriz Roland Garros finalinden sonra sürpriz Wimbledon yarı finalleri. Ortalık Serena'ya kalmış gibi gözüküyor. Yani şimdi ben kırk yıl düşünsem Kim Clijsters'ın Vera Zvonareva'ya yenileceği aklımın ucundan bile geçmez. Rus raket bu turnuvada kendini aşan bir performans gösterdi orası kesin. Ama Belçikalı da bir tur önce Juju'yu geriden gelip yenmiş kendine güveni tam. Hani favori tenisçi yenilince o tenisçinin hayranları, sevenleri "Amaaan kadınlar tenisi de ne hale geldi" diyorlar. Tamam erkekler tenisine kıyasla daha düşük bir düzeyde oynanıyor orasına bir şey demiyorum. Bunun nedeni ya da sonucu herkesin birbirini yenebilmesi değil ki. Bilinemezlik seyir zevki açısından daha güzel değil midir? Bu oyun futbol değil ki "oynamayarak" kazanabilesin maçı. Bu tenis. Kötü oynarsan yenilirsin. Hele ki ilk 10 tenisçileri karşısında kötü oynayarak kazanbilmenin tek yolu karşındakinin çokçokçokçok kötü oynaması, servislerinde ritmi yakalayamaması ile olur.

Zvonareva'nın galibiyeti aslında biraz bu ikinci bölüme denk geliyor. Belçikalı iyi başladı müsabakaya ancak çok kritik anlarda yaptığı çift hatalar, basit hatalar sonunu hazırladı. Zvonareva'nın performansına bakarsanız setlere göre, servis oranlarının ve winner sayılarının yakın olduğunu görürsünüz. Farkın nedeni Kim'in basit hata ve winner sayılarındaki maçın ilerleyen bölümlerindeki dengesizlik.

Peki Vera'nın sadece ikinci Grand Slam yarı finali olduğuna inanabiliyor musunuz? Son iki seneyi ilk 10'da bitirmiş olan, 2008'de sezon sonu turnuvasında final oynamış bir raket. Tabi ki geçirdiği sakatlıklar büyük etken ama daha çok bu mental durumu etkiliyor oyununu. Sabit bir duygu durumu yok. Kontrol edemiyor. Patlamalar yaşıyor. Bir maç içerisinde dahi 10 kere değişebiliyor duygusal durumu. Havluyla yüzünü saklamalar, raketle kendini dövmeler (bugün de yaptı). Geçen seneki İstanbul Cup'ta ilk tur maçı sırasında raketle kafasına vurmuştu 10 metre uzağımda. Korkuyorum ben ondan.

Ama günün yaşanan ilk sürprizi için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Pironkova son derece iyi oynadı. Venus Williams zaten önceki gün Jarmila Groth biraz daha inanabilse, biraz daha zeki olsa dördüncü turda veda etmiş olacaktı. Bugünkü Amerikalı'nın da dünkünden farkı yoktu. Pironkova deyince aklıma hep 2008 Roma'daki kertenkele olayı geliyor. Orada ilk dikkat etmiştim. Aynı yıl İstanbul Cup'a gelip yarı final oynamıştı. Bugün Venus'e nefes aldırmadı. Dört sene önce Avustralya Açık'ta yine Williams'ı çok zorlamış ama üç sette mağlup olmuştu. Kariyerinin en büyük başarısını gerçekleştiren Bulgar raket maçın bitiminde rakibinin elini sıktıktan sonra o heyecanla hemen hakemin de elini sıktı. Aslında beklemesi ve mağlup olan tarafın hakemin elini ilk sıkmasına izin vermesi gerekiyordu. Venus bi şaşırdı. Sonra gençliğine verdi.


Tablonun üst tarafından son dörde kalan sürpriz isim Petra Kvitova da el sıkışma anında heyecanına yenik düşmüş. Ben görmedim ama twitter'da okudum. Kaia Kanepi karşısında ölüp ölüp dirilen ama müsabakayı bırakmayan Çek raket son seti de kaznadığında rakibinin elini sıkmadan direkt hakemin elini sıkmış. Bu daha büyük bi olay tabii. Kvitova da Jie Zheng'i, Azarenka'yı, Wozniacki'yi arka arkaya devirerek gelmişti çeyreğe. Elemelerden gelen Kanepi karşısında ilk seti kaybetti. İkinci sette geriye düştü çevirdi. Üçüncü sette geriye düştü çevirdi. Yılmaz savaşçı oldu. Kanepi de maç puanlarından yararlanamadı. Estonyalı Roland Garros'ta 2 sene önce çeyrek final görmüştü. Burada da çeyrekte takıldı şansı varken. Kvitova'nın rakibi ise son dördün en babacanı. Evet ortalık Serena Williams'a kaldı. Na Li'yi de devirdi Amerikalı.


"Tuncaaaaaaaay"

3 yorum:

brokoli 29 Haziran 2010 22:56  

Pironkova Venusu 4 yıl önce avustralya açıkta zorlayıp 3 sette mağlup olmadı,3 sette yenilen taraf venus williamstı bir ufak düzeltme yapıyım dedim :)

Spooky 30 Haziran 2010 00:03  

Yalnız ben bunu çeşitlilik ve belirsizlik üstüne biraz düşündüm geçenlerde. Daha önce de yorumlarda falan konuşulmuştu sanki veya sözlükte neyse...

Çeşitlilik ve bilinmezik faydalı olabilir farklı açılardan; ancak zararlı olduğunu da düşünüyorum.

Bu seviyede isimler değişirken, sürprizler olurken tenisin seviyesi yükselmiyor. Bu çok uzun bir konu hiç girmeyeyim şimdi.

Özet geçersem: 1- Tenisin seviyesi yükselmiyor. Bu cepte.

Ayrıca, bizler için farklılık ve yenilik olan sürprizler, değişen isimler. Grand Slam'den Grand Slam'e maç izleyen, bunu da dördüncü turdan başlayarak yapan insanlar için zorlayıcı. Bütün sporları rekabetler besliyor. Underdog hikayeleri, geri dönüşler elbette önemli ama esas rekabet pazarlanıyor. NBA'de Playoff'lar başlamadan, eşleşmeler belli değilken Kobe-Lebron trailer'ları dönüyor veya Celtics-Lakers mücadelesi olsun diye dua ediliyor. Galatasaray-Fenerbahçe maçlarını bir ay önceden manşetlere taşıyor basın falan filan. Örnek çok geçiyorum bunları...
Tenisin altın çağı denilen dönemde (en azından ABD için) Sampras-Agassi rekabeti lokomotifti. Davenport, keş Capriati, Steffi'nin muhtelif rekabetleri hep haberdi ratingdi.

Amerikalılar Williams'lardan sonra primetime da tenis yayınlanacak mı bunu tartışıyorlar veya US Open doluluk oranları, bilet fiyatları etkilenecek mi kafa yoruyorlar.

Şimdi Ekşi Sözlük'ten rastgele bir yazar. NTV Spor'u açsa Kanepi-Kvitova maçını görse bilmediği, tanımadığı iki oyuncu olduğu için sıkılacak veya maça ilgisi azalacak. Amerikalı için de geçerli bu. O yüzden geniş kitlelerde tenis muhabbeti 2 dk içinde Nadal-Federer çizgisine geliyor. Bildiğin, aşina olduğun adamlar bunlar.

Bu çeşitlilik ve değişim rekabet de üretmiyor. Sürekli çeyreklerdeki isimler değişirse aa bunlar şurada karşılaşmıştı 5 sete veya 3 sete gitmişti de denmiyor ama kuralar çekildiği anda herkes Şarapova-Serena, Kim-Henin tartışmasına başlıyor.

lembo 30 Haziran 2010 08:05  

bayan tenisi de ne hale geldi ya : ).. serena , inşallah aseton havuzuna düşersin de o tırnakların artık oje tutmaz olur. ne çirkin şeyler öyle, simli simli..

yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP