gücümüz yetmedi
Haşmetli Rod Laver Arena'nın gölgesindeki kortta ülkesine ilkleri yaşatan bir adam mavi zemine ayak basıyor, karşısında dünyanın 11 numarası ve 4 yıldır ilk 15'ten düşmeyen bir isim var.
Kaybedecek bir insanın korkusu olmaz derler, Marsel'in korkusu yoktu tabii ama ya heyecanını nasıl yenecekti? Umut denilen şey akıllara düştüğünde, kazanmanın düşüncesi bir anlığına bile kafadan geçince, bunun heyecanı tüm vücudu kaplayacaktır şüphesiz.
Marsel maça servis kırarak başlayınca o heyecan ekran başındaki izleyicilere bile sirayet etmişti ama kazanabilme düşüncesi de çok geçmeden akıllardan silindi. İş olacağına vardı. Gonzo çok rahat bir oyunla, kendini sıkmadan 4-1'e getirdi durumu. Bundan sonra Marsel'in seti çevirmesi çok zordu.
İlk iki set oynanan tenis açısından birbirine çok benzerdi aslında. İlk setin altıncı, ikinci setin beşinci oyunu dışında Marsel'den özel bir şeyler göremedik. Gonzalez ise üzülerek söylüyorum ki kendini hiç kasmıyordu. Bu adamın Grand Slam finallerindeki, çeyrek finallerindeki halini biliyorum. Bugünkü oyunuyla Şilili kendisinin yarısıydı. İlk iki set kendi çaldı kendi oynadı. Maçta toplam 51 winnerı var ancak 44 de basit hatası var. Ayrıca 6 da çift hatası.
Fakat üçüncü sette Marsel kendini göstermeyi başardı. İlk iki sette toplam 9 olan winner sayısını son sette 10 winner daha kaydederek 19'a çıkarttı. Basit hata sayısını azalttı ve ilk servislerden puan çıkartma oranını ikiye katladı. İlk sette yüzde 39 gibi rezil bir yüzdeyle oynayan Marsel, son sette yüzde 75 ile oynadı. Fakat Gonzo ondan daha deneyimli ve daha güçlü olduğunu gösterdi ve tam zamanında servis kırarak seti ve maçı kazandı.
İstatistiklerde dikkatimi çeken bir başka şey de ortalama ilk servis hızlarında Marsel 177 km/h, Gonzalez ise 175 km/h. Demek ki iş hızlı değil isabetli servis atmakta ki Şilili 14 ace yaparken bizimki 5'te kalıyor.
Marsel'in ikinci Grand Slam'inde de ikinci tura çıkmayı başarması harikulade bir iş. Hatta geçen sene Tayland'daki turnuvada Monfils karşısında oynadığından daha iyi olduğunu söyleyebilirim kendisinin. Dünyanın 11 numarasına karşı bu kadar altyapıyla ancak bu kadar oluyor ne yazık ki.
Taraftarlara giydirmişler. Şimdi Roland Garros'taki Fransız izleyiciden girip Amerika Açık'taki Amerikalılar'dan çıkarım ama birazcık uyumak istiyorum. En azından ralliler sırasında gayet sessiz durdular Türkler. Rakibin konsantrasyonunu oyun içinde bozacak herhangi bir harekette de bulunmadılar. Onun dışında evet rakip basit hata yaptığında sevinmek, alkışlamak nezaketen yanlış bir davranış fakat bunu tenisi bildiği iddia edilen Fransızlar da Amerikalılar da yapıyorlar. Hatta oyuncu servis atacakken susmak bilmiyorlar. Bunu sadece Türk izleyicilere mal etmek yeterli tenis maçı izlememek ile olabilir. Çok sevdiğim Novak Djokovic'in ailesi, Baghdatis'i destekleyen Rum ve Yunanlılar ve hatta Gonzalez'in Şilililer'i bizden daha gürültülü olabiliyorlar. Tenis eğlenceli bir spordur ve oyunu bölmediği sürece halay dahi çekilebilir tribünlerde. Bu kadar elit olmayın, olmaya çalışmayın. Maç sonunda Şilililer tribünlerde meşale yaktı lan!
3 yorum:
ülkenin şartları altında şu noktaya kadar gelmesi bile başarıdır,marselin çıkışı var evet dileriz devam da eder..tribünlerle ilgili de posttakilere katılıyorum özellikle amerikalıların ne kadar 'gürültülü' olduklarını sık sık görüyoruz bu turnuvada olsa diğerlerinde olsun..
tarftardan şikayet edenler için adres belli.. hingis-graff , roland garros finalini izlesinler.. ondan sonra konuşsunlar.. başka maça gerek yok.. bu maç, bu dalda kült oldu..
doğu avrupalıları da unutmamak lazım
Yorum Gönder