7 Haziran 2009 Pazar

"god it's killing me"

[bu yazı blogumun en eski okurlarından biri olan rıza yaşar tarafından yazıldı.. onun turnuva finali ve federer hakkındaki görüşleridir..]

"Ve mutlu son gerçekleşti. Yalnız Roland Garros’u dolduran 14 bini aşkın Fransız tenissever değil tüm dünyadaki tenise ilgi duyan ve duymayan herkesin istediği oldu ve “ekselansları!” Roger Federer Roland Garros 2009 finalini kazanarak çok istediği kariyer Grand Slamini gerçekleştirmiş oldu. Kötü adam öldü, genç ve yakışıklı prens, güzel prensesine kavuştu böylece!

Kuşkusuz bu seneki Roland Garros’un en dikkat çekici özelliği yukarıda da bahsettiğim gibi İsviçreli raket Roger Federer’in turnuva boyunca tüm maçlarında adeta ev sahibi bir raket gibi arkasına tüm fransız seyircisini alması oldu. Hatta bu durum öylesine bir hal aldı ki çeyrek final maçında Federer’in rakibi Fransızların en büyük umudu Gael Monfils karşısında bile seyirciler çoğu zaman Federer’i desteklediler. Elbette fransız seyircisi diğer grand slamlere ev sahipliği yapan ülkelerin seyircilerinden farklıydı, geçmiş yıllar deneyimleri bunu bize gösteriyordu. Hatta 1999 tek bayanlar finalinde Martina Hingis’in tartışmalı bir puan sonucunda hakemin kararına inanmayıp karşı korta geçerek topun düştüğü yeri kontrol etmesi tüm Fransız seyircisini karşısına almasına ve oyunun tüm kontrolü elindeyken o puandan sonraki winner ya da basit hatayla olsun Steffi Graf’ın kazandığı tüm puanlarda seyircinin tüm gücüyle Graf’ı desteklemesine sebep olmuştu. Fransız seyircisi böyle bir seyirciydi işte, Tenis sporunda pek alışık olmadığımız basit hata sonrası alkış Fransız seyircisinde vardı. Ancak tüm bunlar bu seneki Federer maçlarındaki tavırları kadar sürpriz değildi benim için. Peki Fransız seyircisini Federer’i bu derece desteklemeye iten temel faktör neydi? Cevabı yazının başında yer alan başlıkta gizli sanırım.

Yukarıdaki söz bu sezonun ilk Grand Slami Avustralya Açık finalinde Nadal’a yenilen Roger Federer’e ait. O günkü final sonrasındaki kupa töreninde söz sırası Federer’e geldiğinde İsviçreli raket göz yaşlarına hakim olamayarak bu sözleri sarfetmişti. O günkü o dışa vurumu tüm spor kamuoyu Federer’in duygusallığı ve üzüntüsü olarak algıladı. Oysa ben o dışa vurumu tamamen farklı yorumlamıştım. Ve kendi kendime acaba yanlış mı düşünüyorum demiştim. Benim o dışa vurumdan aldığım mesaj Nadal’a karşı arka arkaya alınan yenilgiler sonucu oluşan aşırı hırsın patlamasıydı. Kısaca ben o davranışı üzüntü ve duygusallıktan çok, kazanmaya ve başarılara alışkın bir bünyenin içinde oluşan hırs ve hayalkırıklığı olarak okumuştum. 90’lı yılların ilk yarısından beri neredeyse tüm grand slamleri takip etmiştim. Sayısız finaller izleyip bu finallerde sayısız drama şahit olmuştum ancak ilk kez erkekler finalinde mağlup olan bir tenisçinin ağladığına şahit oluyordum. Daha önce Amerika Açık finalinde Sampras’ın Agassi karşısında galip gelerek kupayı aldığında, o sene kaybetmiş olduğu antrenörü için ağladığına; 99 Fransa Açık Finalinde Medvedev’i yenerek şampiyon olan Agassi’nin kariyer Grand slamini yapması sebebiyle göz yaşlarını tutamadığına, 2001 wimbledon finalini kazanarak en sonunda kariyerinde bir grand slam kazanan Ivanisevic’in aynı şekilde göz yaşlarını tutamadığına şahit olmuştum. Ancak bu tenisçilerin hepsinin ortak özelliği kazanan olmalarıydı ve gözyaşları sevinç sonucu oluşan duygu yoğunluğu idi. Ancak dediğim gibi Federer’de gördüğüm gözyaşları ise sürekli bir numara olarak anılmaya alışmış, Nadal haricinde oynamış olduğu tüm Grand slam finallerini kazanarak mağlubiyet duygusunu tatmaya alışkın olmayan bir şampiyonun tenisin bu yeni 1 numarası ve şampiyonu karşısında yaşadığı ruhsal çöküşün sonucuydu. Kısaca duygusal bir patlamadan ziyade bir numaradan inmenin ve artık en iyi olduğunu ispatlayamamanın verdiği kabullenememeydi benim için. Bence tüm tenis dünyasının kaçırdığı detay da buydu: Federer aşırı (olması gerektiğinden fazla) hırslı bir tenis oyuncusuydu ve artık bir numara olmadığını, insanların onun gibi başka bir tenis oyuncusuna hayranlıkla bakmasını kabul edemiyordu. Eğer o gözyaşlarını geçtiğimiz yılki fransa açık finalinde dökmüş olsa anlayabilirdim. Zira kazanamadığı tek final Roland Garros’du. Oysa O, geçen sene çok üzgün olsa da ağlamamıştı. Çünkü her ne kadar Roland Garros’u kazanamamış olsa da diğer Grand Slamlerde halen daha Nadal’a yenilmiyor ve domine ediyordu. Wimbledon, Amerika Açık, Avustralya açıkta şampiyon oydu nasılsa, bu onu teselli ediyordu. Oysa Fransa açığın hemen akabinde Wimbledon’da da Nadal’a yenilmişti. İşler tersine gitmeye başlamıştı. Herkesin “ Federer ne zaman Roland Garros’da Nadal’ı yenecek” sorusunu sorduğu bir ortamda Nadal adeta sorulamayanı başarmış ve Wimbledon’da Federer’i mağlup etmişti. Şimdi Federer için baskı artmıştı. Herkes ondan kariyer grand slami beklerken acaba en büyük rakibi üstelik ondan çok daha küçük yaşta olmasına rağmen ondan önce kariyer Grand Slam’ini mi gerçekleştirecekti. İşte bu ortamda oynandı Avustralya açık finali, ve Nadal burada da Federer’i yenince, Federer’i hem toprakta hem çimde hem de sert kortta yenerek artık ondan her kortta daha iyi olduğunu gösteriyordu. İşte bu şartlar altında döküldü o gözyaşları. Ve kimse bu sebeple bana bu gözyaşlarının duygusal gözyaşları olduğunu söylemesin. Hırsın, imrenmenin, kabullenememenin gözyaşlarıydı Ekselanslarının! Ama bahsettiğim şekilde algılanmadı bu davranış ve o günden beri adeta mağdur rolünde oldu Federer. Artık tüm tenisseverler onun Roland Garros’u kazanmasını bekliyordu. Bu adeta mutlu sonla bitmesi gereken bir filmin olmazsa olmaz finali gibiydi.

İşte tüm bu sebeplerle bugün ve bundan önceki turlardaki seyirci desteği Federer’in arkasında idi. Seyirciler bu kabullenememe ve hırsı ödüllendiriyorlardı kendilerince! Bu yolda bir Fransız rakip bile kabul edilemezdi! Çünkü O bile filmin figüranıydı onlar için. Hatta işler öyle bir noktaya geldi ki yarı finaldeki rakip Del Potro bile eğer Federer’i yenemezse Federer’in şampiyon olmasını istiyordu! Kariyerinde ilk kez bir grand slamde final oynayan ve belki de bir daha bu fırsatı yakalayamayacak olan Soderling’in bu şartlar altında pek de şansı yoktu doğal olarak. O da elinden geldiğince mücadele etti. Dediğim gibi belki de bir daha bu fırsatı yakalamayacak olan Soderling’e biraz olsun desteği çok gördü Fransız seyircisi.

Tebrikler Federer, amacına ulaştın. Umarım artık ağlamazsın, umarım iç huzuruna ermişsindir.

Son olarak bugünkü seyir zevki düşük finali izleyince, bize son dönemdeki tüm epik karşılaşmaları izleme fırsatı sunan Nadal’a da teşekkür ediyorum. Bugünkü finalde O’nu çok aradı gözler. "

yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP