4 Kasım 2010 Perşembe

legen...

Aşk bu, karşılıksız sevgi... Benim bu spora hissettiğim şey bu galiba...

Öğrenciyken uğruna okulu asmak, sınavlara çalışmamak, ödevleri yapmamak. İşsizken hayatının akan her dakikasını ona ayırmak. Çalışıyorken uykudan yemek, işte esnemek patrondan, şeften gizli makaleler okumak, maçlar izlemek...

Oyuncuları, oyunu daha iyi anlayabilmek için tenisi öğrenmeye çabalamak. Toplara vurdukça desteklediği tenisçinin ne hissettiğini merak ettiği için tenis öğrenmek.

Bunları yaptım.

Yerel saatleri ezberledim, en azından ezberlemeye çalıştım, yatmadan önce alarmı 02.58'e kurduğum geceler oldu. Bazen üç saat uykuyla bazen hiç uyumadan işe gittim.

Bir hafta Fransa saatine göre, diğer hafta Pekin saatine göre yaşamaya çalıştım. Sporcularla birlikte, durduğum yerde jet-lag oldum. Etrafa aptal bakışlar fırlattım.

Bir aşamaya geldi, tenisçilerin boylarını farkında olmadan ezberlediğimi, kimin kimle çıktığını, kimin ne yapmaktan hoşlandığını bildiğimi fark ettim.

Kışın soğuğunda, gecenin dördünde üşümemek için yorganın altına girip, uyumamak için yataktan çıktığım ve bu ikisini aynı anda yapmayı başardığım zamanlar da oldu; 40 derece güneşin altında, amele yanıklarım ve elimde laptop ile korttan toplantı odasına röportaj peşinde koştuğum da...

Hayatımda gördüğüm en güzel puanları izlerken evdekiler uyanmasın diye bağıramadığım da oldu, aldığı o muhteşem sayıdan sonra tribünden "Soraaanaaaa" diye bağırdığım da.

Mühendislik eğitimim boyunca okumadığım kadar makaleyi bir günde okudum. Diğer yazarlar ne yazıyor ne düşünüyorlar diye site site dolaştım. Ve bir noktaya geldi artık kendi düşüncelerim beynimden taşmaya başladı ve bir blog açtım.

İşsizken açtığım blog beni resmen hayata bağladı. İçeriği güncel tutmak için bütün günümü tenis sitelerinde, bloglarında yazı okuyarak, maç izleyerek geçirdim. Bunları işsizken yapmak o kadar kolay ki. Çünkü dünyanın bütün zamanına sahipsiniz.

Çalışan iseniz orada işler bulanıyor. Eğer mühendislik ya da spor ile ilgisiz bir iş yapsaydım eminim ki bu blog çoktan tarih olurdu. Çünkü ben tembel bir adamım. Ve sevmediğim işi yapmak zorunda bırakıldığımda sevdiğim işi dahi yapmaya isteğim kalmaz.

Şanslıyım. Emre Yazıcıol'un Franz Ferdinand'lık yaptığı ve kıvılcımı ateşlediği o günden sonra spor basınında kendime yer buldum. Eurosport'ta stajyerken de, Taraf'ta çalışırken de hep aşkla bu bloga da yazdım bir yandan.

İşim sporla ilgili olsa da gün içinde o kadar çok metin yazıyorum ki artık buraya ayıracak kelimelerim kalmıyor. Bazen aynı haberi hem yorum katmadan resmi bir dilde gazeteye/siteye hem de yorumlayarak/taraf tutarak, sulu bir dille bloga yazıyorum.

Bu benim hobim. Ve zevk aldığım sürece güzel şeyler çıkartabilirim burada. Buraya bazen görev bilincinde yazdığımı hissediyorum. Yazmak zorunda hissettiğim için yazıyorum. Yazmazsam tenisseverleri, okuyanları kaybedeceğimden korktuğum için yazıyorum. Ve ben o anlarda yazdıklarımı hiç sevmiyorum.

Az önce oturdum bu haftaki maçları, olayları yazayım diye başladım. Kelimeler düzgün şekilde sıralanmayı reddettiler. Bu direniş karşısında haklı olduklarına karar verdim. Yazarken zevk alamıyorsam biraz mola vermenin zamanı gelmiştir.

Tenisi ve sporu aynı derecede seviyorum ancak yorgunum. Bloga birazcık ara veriyorum. Kendimi iyi hissettiğim zaman burada olacağım. Wait for it!

10 yorum:

rıza yaşar 4 Kasım 2010 08:53  

tüm yazıların için çok teşekkürler Onur,

biz seni bekleriz endişen olmasın :)

kirpi 4 Kasım 2010 15:34  

Başlığı sürekli "leğen..." diye okuyorum yaa..:S..Evdeki Türkçe hafi olmayan bilgsayarım sağolsun...

Bir de çalışmak herkeste aynı etkiyi yapmıyor demek. Ben çalışmaya başladıktan sonra daha fazla yorum ve yazı yamaya başladım. Nefes alma ihtiyacından olsa gerek.

3ttekstil 4 Kasım 2010 15:48  

dementiavanın vedası aklıma geldi yazdıklarını okurken bayağı etkilendim sanırım emekli olmasından:)

yeni sezona hatta avustralya açıka kadar 2-3 ay bir süre var daha o zaman uzak kaldıktan sonra eski moduna dönersin eminim

caroline daha ne kadar 1 numara kalacak?
kirilenko ilk 10a girebilecek mi?
pennetta artık çiftler oyuncusu mu olacak?
dementiavanın ardından kimler emekli olacak?
williamslar kaç turnuva oynayacak?

yeni sezonu dört gözle bekliyorum ve senin sitedeki yazılarını da

Berke B. 4 Kasım 2010 19:00  

altına imza atabileceğim bir yazı olmuş.. İş güç derken bloga ayrılan zaman maalesef ne kadar sevsekte azalıyor, aynı dertten muzdaribim..

En azından yeni sezona kadar ara vermek iyi bir fikir olacaktır..

ezgi e. 5 Kasım 2010 00:32  

Çok güzel bir yazı olduğunu söylemeliyim öncelikle.

Ne kadar ara verirsen ver, bu blogu takip edenlerin takip etmekten vazgeçeceğini hiç sanmıyorum. İçin o açıdan rahat olsun bence.

Sırf yazmak zorunda hissedip keyif almamak, belki de yazmaktan soğumaktansa ara vermek en iyisi. Sezonun bitmesine de bir şey kalmadı zaten.

karaktersiz 5 Kasım 2010 02:05  

avustralya acik'a kadar donersin herhalde. :)

fazla yorum yapmiyorum belki ama her gun, surekli kontrol edip okudugum sitelerin ba$inda burasi geliyor. iyi tatiller onur reyis.

arda 5 Kasım 2010 11:27  

blog kültürüne olan saygımı senin yazıların sayesinde kazandım,teşekkürler.gelecek sezonu merakla bekliyoruz:)

Beril 9 Kasım 2010 21:56  

eurosport'ta yazmayaacak mısın peki?

yazmasan da bekleriz ama :)

keremsevil 12 Kasım 2010 07:59  

turnuva ayrıntıları ve eğlenceli yorumların için teşekkürler...umarım kısa sürede dönersin.

Çid. 14 Kasım 2010 13:42  

Bıraktığın yerden hemen tamamlamak isterdim "dary...legendary!" diyerek ama yapacak bişey yok.
Sınav dönemindeydim 2 haftadır, internetin olmadığı bir evde son senemin vizelerini kayıpsız atlatmaya çalışıyordum. (Televizyon bile yoktu:( ) Telefonumdan her saat başı kontrol ediyorum, yeni haber var mı yorum var mı? İcra İflas'la o kadar güzel gidiyordu ki blog'un:)
4 Kasım, blogu bıraktığın gün...
Tam miras hukuku sınavından, keşke bay (A) değilde ben ölseydim, nalet olsun ölmek için geldiğimiz dünyaya, nalet olsun mirasaaaa! diyerek çıkıyordum kiii... Ayağım taşa takıldı, düştüm. O an tüm sözleri geri aldım. herneyse... Eve gittim. Hani şu interneti olmayan evime... Aldım telefonumu elime, dedim belki onur neşemi yerine getirir. Satırları okumaya başlamamla brlikte ellerim yaşaran gözlerime gitti. O an anladım ki soğan doğrayan arkadaşının yanında blog okumak tam bir saçmalıktı. Odaya gittim. Bana ısrarla sınav sorularını cevaplamaya çalışan arkadaşımı kibar bi şekilde odadan kovdum. okudum. okudum. öyle kaldım. Sonra bilinmez bi hüzün dalgası... uzandım geçici yatağıma. Uyumaya çalıştım. Bana blog açmalısın diyen kişinin blog yazmaya ara verdiğini algılamam belki bi yarım saatimi aldı.
Cevap yazmak istedim ama elim gitmedi. herneyse. Şimdi yazıyorum işte. Umarım bizi özlersin. Yoksa final dönemim çok zor geçecek:)
Sen ara vermedin, pitstopa girdin! Bunu gece yatmadan bikaç kez tekrar edersen sevinirim.
xoxo
gossip günahtır:)

yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP