22 Haziran 2010 Salı

dustin brown'ın hikayesi

Geçen hafta saçları üzerinden bir post göndermiştim Dustin Brown hakkında.

Dün oynanan Wimbledon ilk tur karşılaşmasında Roland Garros yarı finalisti Jurgen Melzer'e yenilirken çok da üzgün değildi Jamaikalı tenisçi. Jamaika'dan çıkmış en iyi tenisçi olan Brown, Avusturyalı'dan set almanın sevincini bile yaşıyor desek abartmış olmayız.

Alman bir anne ile Jamaikalı bir babanın ortak yapımı olarak 1984 yılında dünyaya gelen Dustin ailesi ile birlikte 1996'ya kadar Almanya'da yaşadı. Almanya'da rahat rahat yaşarken bir yandan da Amerikalı Kim Michael Wittenberg'ten tenis öğreniyordu. Fakat 96'da Jamaika'ya Montego Bay'e taşınan ve maddi olarak durumu kötüleşen ailesi nedeni ile zorluklar yaşadı. Bizim Türkiye gibi hayal edin oradaki tenisin durumunu. Belediyelerin yaptığı iğrenç kortlar gibi yerlerde oynadı. Daha çok çalıştı, daha iyi oynadı. Dikkat çekince düzgün kortlarda biraz daha iyi koşullarda tenisine devam etti. Bu noktada Brown yeterince finansal destek göremedi. Tabii Jamaika deyince akla sprinterler geliyor. Ve Türkiye gibi en çok masraf yapılan spor dallarından biri futbol. Tenise ise hiç ama hiç önem verilmiyor. Aslında sormak lazım. Acaba teniste hiçbir başarı olmadığı için mi yatırım yapılmıyor. Yoksa yatırım yapılmadığı için mi başarı gelmiyor. İkisi iç içe aslında. Kendi kuyruğunu yutan yılan gibi.

Annesinin aklına bir gün bir fikir gelmiş. Dustin'in Futures turnuvalarına daha rahat gidebilmesi (harcama olarak tabi) adına 2004'te bir karavan alan Inge sayesinde her turnuvaya 100 euro daha az harcayarak gidiyormuş Dustin. İçinde tuvaleti, mutfağı ve üç yatağı bulunan karavanı ile o turnuva senin bu turnuva benim dolaşan Jamaikalı ufak ufak adımlarla 6 yılda buralara geldi. Önce Almanya içinde bir yıl takılmış, ardından İtalya ve tüm Avrupa'daki turnuvalara katılabilecek kadar para biriktirmeyi başarmış. Çoğu akşamlar sadece makarna yemiş ama önemli galibiyetlerden sonra dışarıda ziyafetler de çekmiş kendine.

Karavanın plakası CE DI 100. Yani Dustin'in doğum yeri Celle'in ilk iki harfi ve Dustin ve Inge'nin baş harfleri. 100 ise hedef. ATP sıralamasında ilk 100'e girmeyi hedefleyen Jamaikalı ve ailesi bunu geçtiğimiz aylarda başardı ve Brown 99. sıraya kadar yükseldi. "Bunun gerçekleşeceğine inanıyor muydun" sorusuna ise "Hayır" diyerek cevap veriyor 25 yaşındaki tenisçi. Ancak hala Jamaika Tenis Birliği'nin kendisi ile ilgilenmemesi onu üzüyor. Cuma günü bir e-mail gelmiş, Jamaika Tenis Birliği Başkanı'ndan. "Wimbledon'a aldığın wildcard için tebrik ederim" mealli. Ama sorun şu ki sakatlanıp çekilen tenisçiler yüzünden Dustin direkt olarak ana tabloya girmişti.

Rastalı saçları ile kortta fark edememenin imkansız olduğu Jamaikalı, Wimbledon ilk turundan sonraki basın toplantısında Britanya vatandaşlığı hakkında konuştu. Dede tarafından Britanya kökeni bulunan tenisçi eğer Lawn Tennis Association'dan bir istek gelirse bunu düşünebileceğini söyledi. En son 2002'de Jamaika adına Davis Cup'ta mücadele etti. Zaman aşımı gerçekleşti. Britanya tenisinin içler acısı hali de gözümüzün önünde olduğuna göre taze bir kan faideli olabilir. Dustin Brown açısından da daha fazla finansal destek ve daha fazla ciddiye alınmak anlamına gelecektir bu transfer. Almanya adına da mücadele edebilir aslında ama kendisi Almanya'nın 13 numarası olmaktansa İngiltere'nin daha üst basamaklardaki bir tenisçisi olmanın daha iyi olacağını söylüyor.

http://www.nytimes.com/2010/06/21/sports/tennis/21brown.html?ref=tennis
http://www.wimbledon.org/en_GB/news/interviews/2010-06-21/201006211277140385425.html

1 yorum:

Spooky 22 Haziran 2010 23:06  

Bogdanovic'den kestiklerini versinler Brown'a.

Agassi'nin abisiyle beş parayla turnuvlaara gittiğini de yaz. Sen de vardır o hikaye :)

Ayrıca yakında tenisle ilgili radyo programın sourberry'de başlıyomuş.

yasal uyarı (disclaimer diyor yabancı insanlar)

bu blogdaki fotoğrafların yüzde 99.9'u http://sports.yahoo.com adresinden alınmaktadır.. tüm hakları reuters, ap ve getty images'e aittir.. sanırım.. bu blog tarafsız bir tenis blogu değildir.. sevdiğim tenis oyuncularını kayırırım.. ama sevmediklerime hakaret etmem.. siz de etmeyin, çok ayıp.. yorum yazarken öyle tek cümlelik "saldır federer, vur kır nadal" tarzı yorumlarınızı yayınlamayacağımı göz önünde bulundurun.. merak ettiklerinizi ya da içinde cidden yorum bulunan yorumlarınızı göndermekten çekinmeyin.. tenisi sevelim.. boş alanlara kort dikelim.. teşekkürler..

ben olsam firefox 3küsür ve en az 1152x864 çözünürlükte dolanırım buralarda..

GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP